Dersim Bayragi..
Sey Riza

Dersim jenosidini
Anma Gunu
Her Yil

12 Temmuz

baner

KirkbudakDergisiSayi6 AnkaraSinemilliler Bir Alevi Ocagi ve Asireti

Kaynak: Kirkbudak Dergisi
Sayi 6 Ankara, yil 2006
Sayfa: 19-59
Ayfer Karakaya-Stump

Ayfer Karakaya-Stump1

 

Sinemilliler:


Bir Alevi Ocağı ve Aşireti
1

Özet

Sinemilli bir Alevi ocağının ve aşiretinin adıdır. Ağırlıklı ola-
rak Maraş ve havalisinde yerleşmiş olan Sinemillilerin küçük bir
kolu da Erzincan'dadır. Bu makalede sözlü ve yazılı kaynaklara
dayanılarak Sinemilli tarihine mümkün olduğunca ışık tutulma-
ya çalışılmıştır. Ayrıca Alevi cemaatleri arasında başka örnekle-
rine de rastlanılan ocak-aşiret bütünleşmesinin olası kökenleri
hakkında bazı önermelerde bulunulmuştur. Çalışmanın dayandı-
ğı sözlü anlatılar Maraş, Erzincan ve İstanbul'da Sinemilli men-
suplarıyla yapılan yüz yüze görüşmeler esnasında derlenmiştir.
Yazılı belgeler ise Sinemilli dede ailelerinden gelmektedir ve tıp-
kıbasımları makalenin sonunda verilmiştir. Bu farklı kaynakların
karşılaştırılmalı ve eleştirel bir değerlendirmesi sonucunda ba-
ğımsız bir Sinemilli kimliğinin Elazığ bölgesinde, 17. yüzyıl veya
öncesinde şekillendiği sonucuna ulaşılmaktadır. Sinemilliler
1700'ler civarında Elazığ'dan ayrılıp Maraş ve Erzincan'a yerleş-
mişlerdir. Sinan adında, kendisi veya ailesinden bir başkasının
Vefai tarikatı ile bağlantılı olduğunu anladığımız bir zatın Sinemil-
li kimliğinin oluşumunda anahtar rolü oynamış olması kuvvetle
muhtemeldir.

Anahtar Kelimeler: Sinemilli, Alevi, Alevi tribe, Alevi sözlü tarihi,
Alevi yazılı kaynakları Bektaşi, Vefai, Dede, Ocak, Kantarma Köyü

(*) Harvard Cİniv. Tarih ve Ortadoğu Çalışmaları Ortak Doktora Programı Öğrencisi

(**) Bilgilerini ve belgelerini benimle paylaşma lütfunda bulunan Sinemilli ocağından Tacim

Bakır ve Mehmet Yüksel ile Ağuiçen ocağından Abuzer ve Veyis Erdoğan başta olmak üzere tüm

Kantarmah dedelere; Maraş-Narlı'dan Elif Ana'nın oğlu Mehmet Ocak'a, Muharrem Ercan Dede'ye,

Erzincan - Kemah, Nadaroğlu köyünden Ali Özgöz Dede'ye, gezilerimiz esnasında bize her daim

 

I) Konu ve Kaynaklar

Kahramanmaraş'ın Elbistan kazasına bağlı Kantarma köyü halk müziği ala-
nında derleme yapanların uğrak yerlerinden biridir. Kantarma'yı derlemeciler
için bir çekim merkezi haline getiren, özellikle yaşlı kuşaktan olanlarının hemen
tümü birer bağlama ustası olan ve geniş bir deyiş repertuarına sahip dedeleri-
dir.
0' Kantarma dedeleri, eskiden beri aralarında yüksek oranda okuma yazma
bilenlerin varlığı, Alevilik konusundaki derin bilgileri ve hoş sohbetleri ile de yö-
rede ün salmışlardır. Yani sadece Alevi müzik geleneği değil, bu geleneğin bes-
lendiği Alevi inanç ve kültürü açısından da Kantarma köyü bölgenin en önemli
merkezlerinden biri konumundadır.
(2> Kantarma'ya bu özel konumunu veren de-
deleri Sinemilli<3>
ocağındandır. Bu makale Sinemilli ocağının tarihi hakkında
mevcut sözlü ve yazılı kaynakların sistematik bir değerlendirmesini ve buna da-
yanarak konuyla ilgili yapılan bazı tespit ve önermeleri içermektedir. Amacımız
her şeyden önce Sinemilliler'in, özellikle de bu ocağa mensup dede ailelerinin
tarihine, kaynaklarımız elverdiği ölçüde ışık tutabilmektir. Ancak Sinemilli, bir
ocak adı olmanın yanı sıra bir aşiret adıdır da. Dolayısıyla bu çalışma, Alevi ce-

mihmandarlık eden Sinemilliler'in Azizler kolundan Asaf Koçdağ'a, bu makalenin yazılma sürecin-
de ardı arkası kesilmeyen sorularıma sabırla yanıt veren Avukat İbrahim Sinemillioğlu'na ve diğer
tüm Sinemilli dostlara; bazı köy adlarının tespitinde yardımlarını gördüğüm Ağuiçenler ocağından
Hamza Kurnaz'a; Maraş'a ziyaretlerimizde hem rehberimiz, hem yol arkadaşımız olan Dilek ve Mark
Soileau'a; yayınlanmadan önce makaleyi okuyup yorumlarını benimle paylaşan Erdal Gezik ve Ab-
bas Karakaya'ya tüm yardımları için bu vesileyle en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca belge-
lerin okunmasında yardımlarını esirgemeyen rahmetli hocam Prof. Şinasi Tekin, Prof. Cemal Kafa-
dar, Dr. Hakan Karateke ve Himmet Taşkömür'e de müteşekkirim.

(1) Çoğu şimdi hayatta olmayan Sinemilli dedelerinden derlenmiş deyişleri içeren bir müzik
CD'si 1998 yılında piyasaya çıkmıştır;
(llaş Özdemir, ummanda: Maraş Sinemilli Deyişleri, Ka-
lan Müzik.

(2)  Kantarma'da, eskiden dedelerin eğitiminde dergâh görevi gördüğü söylenen, köydeki di-
ğer evlerden daha büyük ve cem ayinlerinin yapıldığı büyük bir odaya sahip olan Ibo Dede'nin evi
halen ayakta olmakla birlikte büyük oranda yıkılmış durumdadır.

(3)  Bu adın Sinemini, Sineminli vs. gibi farklı birtakım söyleniş ve yazılış şekillerine de rastlan-
maktaysa da ocak ve aşiret mensuplarınca Sinemilli şeklinde kullanılmaktadır. Keza ocağın ve aşire-
tin isim babası olan zatın adı, ocağın Erzincan kolundan gelen ve h. 1265/ m. 1848 tarihinde istinsah
edilmiş, aşağıda daha ayrıntılı değineceğimiz bir icazetnamede "Sultan Sinemil" * [(J-A** ^Ualuı] ola-
rak geçmektedir. Ancak Sultan Sinemil adının ocak/aşiret mensuplarının kullanımında sık sık Sul-
tan Sinemilli'ye dönüştüğünü görmekteyiz. Bir kopyası özel kütüphanemizde bulunan, ocağa men-
sup bir müstensih tarafından h. 1338/ m. 1920 tarihinde kopyalanmış bir yazmanın ketebe kaydın-
da da bu isim "Sultan Sinemilli" [^^lla
<hu> (^UaL»] şeklinde yazılmıştır. Burada muhtemelen, Türk-
çe'de aidiyet ifade eden "-H" ekinin zamanla ocağın/aşiretin kurucusu olan şahsın adının bir parça-
sı gibi muamele görmesi durumuyla karşı karşıyayız. Biz çalışmamızda, sözlü kaynaklarımızdan
yaptığımız aktarımlarda kaynak kişilerin kendi söyleyiş şekillerine sadık kalarak bu adı Sultan Sine-
milli olarak, ismin Sultan Sinemil olarak kaydedildiği yazılı kaynaklardan bahsettiğimiz yerlerde bu
ikinci şekli, böyle net bir ayrımın olmadığı yerlerde ise her ikisini birlikte kullandık.

maatleri arasında başka örneklerine de rastladığımız bu ocak-aşiret bütünleş-
mesinin olası kökenleri hakkında düşünmemize de vesile olacaktır.

Çalışmanın ana kaynakları, Maraş, Elazığ, Erzincan ve İstanbul'da yaptığı-
mız görüşmeler esnasında derlediğimiz sözlü anlatılarla, Sinemilii dedelerinin el-
lerinde bulunan yazılı belgelerdir. Hepsi 1700 sonrasına ait bu yazılı belgelerin,
biri istisna tümünün aslı Kantarma köyünde yaşamakta olan Küçük Tacim (Ba-
kır) Dede'dedir. Ocağın Erzincan kolundan gelen ve bir icazetname olan diğer
belgenin aslı ise, ataları dört kuşak önce Erzincan'ın Vağaver/Vaver köyünden
Elazığ'ın Keban ilçesine bağlı Bayındır köyüne göçmüş olan, ancak kendisi ha-
lihazırda istanbul'da yaşayan ve Karacaahmet Sultan Derneği'nin de başkanlı-
ğını yapan Muharrem Ercan Dede'dedir. Maraş'a bağlı Pazarcık ilçesinin Bozlar
beldesindeki Başpınar köyünde yaşayan bir başka Sinemilli dedesinin elinde
olan şecereyi ise görme imkanımız olmadı.

Kantarma belgelerinin çevirileri Gazi üniversitesine bağlı Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi'nin çıkardığı Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi'nde yayınlanmıştır.
(4) Ancak Sinemilli ocağı ile bağlantısı olmayan bir
şahıs tarafından birer kopyalan kendilerine ulaştırılan bu belgeler, maalesef der-
ginin yazarları Alemdar Yalçın ve Hacı Yılmaz tarafından asıl kaynaklan araştı-
rılmadan kullanılmıştır. Ayrıca belgelerin okunmasında ve çevirisinde önemli
hatalar yapılmış ve bütün bunların sonucu olarak da belgelerin yorumlanmasın-
da ciddi yanlışlara düşülmüştür. Aşağıda bu belgelerin dökümü verilirken, bah-
si geçen yayında yapılan okuma ve çeviri hatalarının özellikle önem arz edenle-
ri dipnotlarda gösterilecektir. Erzincan kolundan gelen icazetnamenin özet bir
çevirisi ise daha önce araştırmacı Mehmet Yaman tarafından belgenin sahibi ai-
leye verilmek üzere yapılmış, ancak hiçbir yerde yayınlanmamıştır.
(5) Hem Ma-
ra
ş kolundan gelen belgelerin hem de Erzincan kolundan gelen icazetnamenin
tıpkıbasımları makalenin sonuna eklenmiştir.

II) Sinemilliler'in Yaşadıkları Yerler

Sinemilli, hem yoğun olarak Maraş ili ve havalisinde yaşamakta olan bir
Alevi aşiretin, hem de o aşiretin bağlı olduğu dede ocağının adıdır. Aşiretin Ka-
lenderler kolundan gelen ve Sinemilliler arasında dede soylu kabul edilen aile-

(4) Alemdar Yalçın ve Hacı Yılmaz, "Şeyh Hasan Ocağı ve Sineminli Oymağı üzerine Yeni Bil-
giler,"
Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı: 30, yaz 2004; makaleye şu internet adresinden de
ulaşılabilir: 
http://www.hbektas.gazi.edu.tr/sayi30web/l 1seyhhasan.htm" http:/ÂDWw.hbek-
tas.gazi.edu.tr/sayi30web/llseuhhasan.htm
.
Ancak burada yayınlanan "Belge 12" bizim elimiz-
deki Kantarma belgeleri  arasında yoktur; o yüzden bu belgeyi çalışmamızda kullanmamayı daha
uygun gördük.

(5) Yıllar önce, belgenin fotokopisi ile birlikte bu özet çevirinin de bir kopyasını bana veren Dr.
Ali Yaman'a teşekkür ederim. Belgenin aslının sah
ibi Muharrem Ercan Dede'dir.

lerin Maraş yöresindeki ana yerleşim noktası Elbistan'a bağlı Kantarma köyü ve
eskiden onun mezrası olan Gücük'tür.
(6) Gene Maraş iline bağlı Pazarcık ilçesi-
nin Maksutuşağı
<7) ve Bozlar köylerinde ve civardaki başka bazı mezra ve köy-
lerde de bu koldan gelen Sinemilli dedeler vardır. Ocağın Nadarlar olarak bili-
nen daha küçük bir kolu da Erzincan'da, özellikle merkeze bağlı Vağaver (şim-
diki Cumhuriyet mahallesi) ile Kemah'a bağlı Nadaroğlu (yeni adı Dereköy) ve
Apuşta (yeni adı Aksakal) köylerindedir. Ayrıca Vağaver köyünden bir dede ai-
lesi, dört kuşak önce Elazığ'ın Keban ilçesine bağlı Bayındır köyüne giderek ta-
lipleri arasında yaşamaya başlamıştır.
(8) İlerde daha ayrıntılı değineceğimiz gibi,
Elazığ aslında Sinemilliler'in Maraş ve Erzincan'a göçmeden önceki ortak vata-
nıdır. Tüm Sinemilliler'in mürşit olarak tanıdıkları Ağuiçen ocağının Koca Seyit
kolundan gelen dedeler de gene Elazığ merkeze bağlı Sün köyündedir veya ha-
tırlanabilir bir tarihte Sün'den Erzincan merkeze bağlı Brastik (yeni adı Söyütö-
zü), Erzincan-Kemah'a bağlı Ardos (yeni adı Beşikli) ve Sürek, Elazığ merkeze
bağlı Pirinççi, Maiatya-Darende'ye bağlı Yeniköy, Elbistan'ın Gücük ve Kantar-
ma köyleri ile Adıyaman-Çelikan'ın Bulam (yeni adı Pınarbaşı) kasabasına göç-
müşlerdir.

Sinemilli aşireti mensuplarının yaşadığı köyler ise özellikle Maraş'ın Pazar-
cık ve Elbistan ilçelerindedir. Ancak günümüzde Maraş kökenli Sinemilli nüfu-

(6)  Malatya-Akçadağ ve Maraş-Elbistan yöreleri kökenli şahısların kurmuş olduğu,
Ak-EI Eğitim, Sağlık ve Kültür Vakfı'nın yayınladığı dergi için kaleme alman bir yazıda,
Kantarma köyünün idari tarihi hakkında şu bilgiler verilmiştir: "Sinernillilerin adeta itti-
fakla kabul ettikleri şey, ana köylerinin Kantarma olduğu hususudur. Ondokuzuncu yüz-
yıl sonlarına kadar Kantarma, çevredeki on iki köy ile birlikte Nahiye/Voyvodalık benze-
ri bir yönetsel birim idi ve bir Boybeyi tarafından yönetilirdi. Vilayetler İdaresi Kanununun
çıkmasından sonra Kantarma, Gücük, Kızılkandil, Delli uşağı, Kastal, Maksud uşağı
(Özbek ve Sünnet) köylerinin tümünü kapsayan ve tek muhtarlıkla yönetilen bir köy ol-
du. Daha sonra Sünnet ve Özbek bir muhtarlık, Kastal bir muhtarlık olmak üzere ayrıldı
ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Kantarma ve Gücük "Kantarma maa Gücük' adıyla tek
muhtarlık oldu. 1930'lu yıllarda Gücük ayrıldı ve bağımsız köy oldu. Kızılkandil ile tek
muhtarlık haline gelen Kantarma'nın nüfusu göçlerle azalarak günümüzde kış aylarında
50'nin altına düşmüş bulunmaktadır." ibrahim Sinemillioğlu, "Sinemilli Cemaati Hakkın-
da Birkaç Söz"
Ak-EI Vakfı Dergisi, yıl: 1, sayı 1, Ekim 2005.

(7)  Erzincan-Kemah'ta da bu adı taşıyan bir köy vardır, ancak bu köyün Sinemilli-
ler'in Erzincan koluyla bir bağlantısı olup olmadığını tespit edemedim.

(8) Maraş ve Erzincan dışında da Sinemilli dedelerin yaşadığı yerler vardır, ancak
bunların hepsini tespit etmemiz mümkün olmamıştır. Mesela Maraşlı sözlü kaynakları-
mızdan edindiğimiz bilgilere göre, Malatya-Hekimhan, Yukarı Saz köyü ve Arguvan'ın Si-
nemilli mezrası da Sinemilli dedeleri ile meskundur.

Ayrıca, Erzincan-Kemah, Nadaroğlu köyünden olup şimdi Erzincan merkezde yaşa-
yan Ali Özgöz Dede'ye göre, birkaç kuşak önce aynı köyden İbrahim adında bir Sinemil-
li Dedesi bir grup talibiyle birlikte İzmir- Narlıdere'ye yerleşmiştir;
özel görüşme kayıtla-
rı,
Erzincan, 2002 yazı.

sunun büyük çoğunluğu Antep gibi yakın şehir merkezlerine veya İstanbul baş-
ta olmak üzere metropollere yerleşmiştir. Antep'e göçenler arasında, Pazarcık'ın
Bozlar beldesinin Saray köyünden, geleneksel olarak aşiretin reisliğini yapan
Azizler koluna mensup aileler de vardır.
(9) Ayrıca Batı Avrupa ülkeleri ve Kana-
da başta olmak üzere yurtdışına göçmüş ve köylerini ancak yazdan yaza ziya-
ret eden kayda değer büyüklükte bir Sinemilli nüfusu mevcuttur. Özellikle yurt
dışına göçte 1978 yılında meydana gelen Maraş olaylarının önemli etkisi oldu-
ğu söylenmektedir.
00' Maraş dışındaki Sinemilli yerleşimleri ise daha çok Kay-
seri (Sarız, Pınarbaşı), Malatya (Arguvan, Akçadağ) ve Adıyaman illerindedir.
Bunlar dışında gene aynı bölgelerde ve ayrıca Erzincan, Elazığ, Sivas (Yıldızeli,
Şarkışla, Çetinkaya), Ardahan (Damal), Antep (Kilis) ve Çorum'da Sinemilli
aşiretine mensup olmamakla birlikte, Sinemilli ocağına bağlı aşiretler, köyler ve
aileler mevcuttur. Sinemilli aşiretinden olmayan ama Sinemilli dedelerine bağlı
bu gruplar arasında en önemlileri, Maraş ve Adıyaman illerindeki Alhaslar aşi-
reti, Arguvan havalisindeki Atma aşireti ile Malatya'nın Akçadağ ilçesinde mes-
kun Kürecik aşiretinin büyük çoğunluğudur. Maraş Sinemillileri'nin aksine, Er-
zincan'a göçmüş olan ocağa bağlı dede aileleri Kürtçe bilmemektedir. Bununla
birlikte her iki kolun talipleri arasında da anadil olarak hem Kürtçe hem Türkçe
konuşanlar vardır.

III) Harput'tan Göç: Sinemilliler'in -1700 Sonrası Tarihi
a) Konuyla İlgili Sözlü Anlatılar

Sinemilliler'in Maraş ve havalisine çok zaman önce Harput'tan göç ettiğini
bazı yaşlı Sinemilli dedelerinden halen duymak mümkündür. Ailenin elindeki
yazılı belgeler de bu anlatıyı desteklemektedir. Bu belgelere göre 17. yüzyılın
sonu ve 18. yüzyılın başlarına denk düşen bu göç esnasında, Elazığ ilinin Keban
ilçesine bağlı Piran beldesinden çıkan Sinemilliler'in ana kolu Maraş yöresine
yerleşirken, Sinemilli dede ailelerine mensup küçük bir grup da Erzincan'a git-
miştir. Gene sözlü anlatıya göre, bu ikinci grup da aslında önce Maraş havalisi-

(9) Saray köyünde bu koldan gelen ailelere ait ve üzerlerindeki kitabelere göre 19.
yüzyılın son çeyreğinde inşa edilmiş iki büyük taş konak vardır. Bilhassa ince ahşap iş-
çiliği ile dikkat çeken bu konakların en ilginç özelliklerinden biri de ahşap işlemelerinde-
ki, sahibinin Alevi inancına mensubiyetine işaret eden "Yâ Ali, Yâ Muhammed," "Lâ sey-
fe illâ Zülfikâr" türünden dini ibarelerdir.

(10) Yörenin yerel siyasi dinamiklerini bilen Sinemilli ileri gelenlerinden bir şahsın
seçim sonuçlarına dayanarak yaptığı tahmine göre, Maraş ili nüfusunun % 48'i Aleviy-
ken, Maraş olaylarından sonra bu sayı % 10 civarlarına kadar düşmüştür. Bu yüzdelerin
doğruluğunu kontrol etme imkanımız yoktur; bununla birlikte en azından bölgedeki Ale-
viler'in Maraş olaylarının sonuçları ile ilgili genel izlenimini yansıtmaları açısından verilen
oranlar önemlidir.

ne gelmiş, bir süre orada kaldıktan sonra Erzincan'a göçmüştür. Elazığ-Ke-
ban'ın Piran beldesindeki Akgömlek köyünde bugün halen Sinemilliler'in ortak
atası kabul edilen ve Anadolu'ya Horasan'dan geldiği söylenen Sultan Sinemil-
li'ye ait bir türbe bulunmaktadır (Bkz. Resim 1-4)°°

Maraş kolundan gelen dedelerin anlattığına göre Sultan Sinemilli'nin dört
oğlu olmuştur:
(l2) Kalender, Nadar, Aziz ve Şems veya kimilerince Haydar. De-
delik, Sinemillileri'in Elbistan'a yerleşen Kalenderler kolunda kalmıştır. Kalen-
derin Meryem, Hatun ve Fate adlı üç kızından gelen torunları, Sivas-Gürün'e
bağlı Deveçayır, Elbistan'a bağlı Höyücek (eski adı Meyrikan/Meryemuşağı) ve
Kastal köyleri ile kısmen de Gücük ve Kantarma'ya yerleşmiştir. Kalenderin
dört erkek çocuğundan gelen torunlarına ise topluca "Bavan/Babalar" denir. Bu
dört kol "Dalli/Delil uşağı," "Kalan/Kalolar," "Memikan/Memik uşağı" ve "De-
dan/Dedeler" olarak adlandırılır. Maraş'taki Sinemilli dedeleri Kalenderlerin De-
dan kolundan gelmektedir. Bugün Sinemilli ocağının en önemli köyü olan Kan-
tarma'da bu Dedan kolundan gelen dört kabile yaşamaktadır. Ancak bu kabile-
ler arasında da bir iç hiyerarşi mevcuttur ve buna göre Dedanlar'ın Bekta-
şan/Bektaşlar denilen kolu köydeki en büyük ve en önemli dede ailesi olarak
kabul edilir. Bu önemlerine atfen de "mal-e dede," yani "dede evi" olarak bili-
nirler. Gene bu iç hiyerarşi ve iş bölümüne göre ocağın rehberleri de Dedanlar'ın
Memikan/ Memik uşağı kolundan gelir.
<l3) Sinemillüer'in Erzincan'a yerleşmiş
olan Nadarlar kolu da Kalenderler gibi dede soyludur ve hatta bazılarına göre
ayrı bir kol değil, Kalenderlerin içinden çıkmış bir gruptur. Aşiretin dünyevi ko-
nulardaki reisliğini üstlenen Azizler ise Pazarcık yöresini kendilerine vatan tut-
muşlardır.
(14) Sultan Sinemiili'nin Şems adlı oğlundan geldiğine inanılan Şemsi-

(11)  Maraş kolundan derlediğimiz bir rivayete göre, Sultan Sinemilii Horasan'dan Anadolu'ya
Koca Seyit, Mir Seyit, Seyit Mençek ve Musa Hardi adlarındaki zatlarla birlikte gelmiştir. Bu adlar-
dan ilk üçü, Ağuiçenler ocağının aynı adla anılan üç kolunun atası kabul edilen kişilere aittir. Musa
Hardi ise aynı söylenceye göre Maraş yöresindeki Atmalılar'm atasıdır;
İbrahim Sinernillioğlu ile
özel görüşme kayıtları, 2005 yazı.

(12) Maraş kolunun sözlü geleneklerine dair verilen bilgiler, Kantarmalı dedeler ile özel görüş-
me
kayıtlan, Maraş-Elbistan, Kantarma Köyü, 2001 yazı oe 2002 yazı; AsafKoçdağ ile özel gö-
rüşme notları, Maraş oe Antep, 2001 yazı oe 2002 yazı
ve İbrahim Sinemlllioğlu, 2005 yazı'na
dayanmaktadır.

(13)  Dedanlar'dan olup da ne dedelik ne de rehberlik yapan, bununla birlikte çeşitli nedenler-
le demircilik, kalaycılık, terzilik, değirmencilik, palancılık, duvarcılık ve dülgerlik gibi işlere yönlen-
dirilen dedesoylu kişilerin de varolduğu, ayrıca bölgede Sinemilliler'i de içeren bir grup aşiretin boy-
beyliği görevinin de gene Dedanlar'dan Molla Ali kabilesine verildiği de bize aktarılan bilgiler arasın-
dadır;
İbrahim Sinemillioğlu, 2005 yazı.

(14) Sinemilliler arasında aşiret reisliği kurumu günümüzde artık tamamıyla işlevini yitirmiş gö-
rünmektedir. Ancak bu aileden gelenler özellikle Pazarcık'ta halen belli bir sosyal saygınlığa sahip-
tirler. Bu saygınlık sayesindedir ki ailenin bölgede yaşayan halihazırdaki en önde gelen temsilcisi
Asaf Koçdağ, 1978 Maraş olayları sırasında çatışmaların büyümemesi için gösterdiği çabalarda

kaniar'm köyleri de ağırlıklı olarak Elbistan'dadır. Şemsikanlar ile Haydaranlar
olarak bilinen diğer bir Sinemilli kabilesinin akraba olduğu söylenir. Ancak yap-
tığımız görüşmeler esnasında bu kabilelerin gerçekten Sinemilli olup olmadıkla-
rı konusunda tereddüt belirtenler de olmuştur. Bazı tarihi ve güncel kaynaklar-
da Maraş ilinde ve Anadolu'nun başka yörelerinde yaşayan ayrı birer Şemsi-
kan(lı) ve Haydaran(lı) aşiretlerinden bahsedildiği göz önüne alınırsa, bu iki
grubun bağımsız aşiret kimliklerini zamanla kısmen de olsa kaybedip Sinemilli-
ler ile bütünleşmiş olduğu düşünülebilir. Ayrıca 16. yüzyıl tahrir defterlerine gö-
re daha o dönemde, yani Sinemilliler yöreye henüz göçmeden önce Maraş ha-
valisinde "Haydarlu cemaati" adında bir grup yaşamaktaydı. Bu Haydarlu ce-
maatinin Sinemilliler'in Haydaran kolunu oluşturan grubun atası olması müm-
kündür."
51 Eğer bu doğruysa, konuyla ilgili anlatılar Sinemilliler'in Maraş'a göçü
sonrası ortaya çıkmış olan şartların sözlü geleneğe yansıması olarak kabul edil-
melidir.

Erzincan kolundaki dedelerin Sultan Sinemilli'nin evlatlarına dair sözlü gele-
nekleri Maraş kolundaki dedelerinkinden biraz farklıdır.
<16) Öncelikle onlar Şems
veya Haydar adlarından bahsetmiyorlar ki bu da bizim yukarıda konuyla ilgili
yaptığımız çıkarıma uygun düşmektedir. Erzincan koluna göre Sultan Sinemil-
li'nin dört değil, beş oğlu olmuştur. Bunlardan Kalender, Nadar ve Azizin adı
Maraş kolunun anlatımlarında da geçmektedir. Ancak bu üç isim dışında, Na-
dar ile birlikte Erzincan'a yerleşmiş olan Süleyman ve Ahmet adında iki Sultan
Sinemilli evladından daha söz edilir. Hatta bu üç kardeş kendi adlarını taşıyan
üç köy kurup buralara yerleşmişlerdir. Halen mevcut olan bu köyler Erzincan-
Kemah'daki Nadaroğlu (Dereköy) köyü ile Erzincan merkeze bağlı Süleymanlı
ve Ahmediye köyleridir. Aşağıda dökümünü verdiğimiz yazılı kaynaklarda, Er-
zincan Sinemillileri'nin ilk yerleştiği köylerden biri olarak Karpuzahuru adı zik-

önemli oranda başarılı olmuştur. Aşiretin geleneksel anlamda en son reisi, gene bu aileden gelen
Tapo Ağa'dır. Tapo Ağa özellikle Maraş'm Fransızlar tarafından işgali esnasında yerel direnişe ver-
diği destekle tanınmaktadır; bkz. Nejat Birdoğan, "Pazarcık'm Kürt Alevi Aşiretleri Atatürk'ün Yanın-
da,"
Müdafaa-i Hukuk Dergisi, yıl: 1, sayı: 12, 30 Temmuz 1999. Ayrıca 20. yüzyılın başında İn-
giliz Devleti'ni temsilen bölgeyi dolaşmış olan Binbaşı Noel de anılarında Tapo Ağa'dan bahsetmek-
tedir;
Diary of Majör Noel on Special Duty in Kurdistan, 1919 Oriental and India Office Collecti-
ons, The British Library, Londra'dan aktaran Susan Meiselas, Kurdistan: in the shadow of history
(New York: Random House, 1997) sf. 58.

(15) Refet Yinanç ve Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri (1563), 2 cilt (Ankara: Ankara üni-
versitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, 1988) sf. 295 ve sf. 576. Sine-
milliler'in yöreye göçlerinden önce, 1563 yılında yapılmış bu tahrirde doğal olarak Sinemıllier'den
söz edilmemektedir.

(16) Erzincan kolunun sözlü geleneklerine dair verilen bilgiler, Ali Özgöz Dede ile özel görüş-
me
kayıtları, Erzincan, yaz 2002 ve Muharrem Ercan Dede ile özel görüşme nottan, İstanbul,
2005 yazı'na dayanmaktadır.

redilmektedir. Bu köyün adının 16.yüzyıl tahrirlerinde de geçtiğini göz önüne
ahrsak,
(l7} en azından ilk etapta Sinemilliler'in yeni köy kurmak yerine mevcut
eski köylere yerleştiği sonucunu çıkarabiliriz. Bu durumda Erzincan kolunun an-
latısında geçen Süleyman ve Ahmet adları, Sinemillileri'in kendilerinin kurma-
yıp sonradan yerleştikleri yerlerin adını kendi sözlü geleneklerine eklemlemele-
ri ile bağlantılı olabilir. 16. yüzyıl Erzincan tahrirlerinde, gene Karpuzahuru gibi
Güney Erzincan'da bulunan Kışlak-ı Süleyman adlı bir köyün geçmesi ve yöre-
de Erzincan'daki Ahmediyye medresesine vakfedilmiş köylerin varlığı bu açıdan
dikkate değerdir.
(l8) Ancak bahsi geçen üç köyün gerçekten de Sinemilliler tara-
fından kurulmuş olabileceği olasılığını tamamen reddedemeyiz. Özellikle Nada-
roğlu köyü örneğinde bu ihtimali sorgulamamızı gerektirecek bir durum yoktur.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Nadar her iki kolun sözlü geleneğinde de Erzincan
Sinemillileri'nin atası olarak bilinir. Ayrıca Nadar'ın diğer kardeşleri ile birlikte
önce Maraş'a göçtüğü, daha sonra Maraş'tan Erzincan'a gittiği söylenir. Ancak
Erzincan'da kurulan "Nadar-oğlu" köyü, adından da anlaşıldığı gibi Nadar'ın
kendisi tarafından değil, muhtemelen kendisinden bir veya birkaç kuşak sonra-
ki kişilerce kurulmuş olmalıdır. Şu halde, söylendiği gibi Süleymanlı ve Ahme-
diye köyleri de Sinemilliler tarafından ve Nadaroğlu köyü ile aynı tarihlerde ku-
rulmuşsa, kurucularının Nadar'ın kardeşleri değil de çocukları ve torunları kuşa-
ğından birileri olması, ancak sözlü gelenekte kuşaklar arasındaki bu sıra ilişki-
sinin bozulmuşluğu akla yakın gelmektedir. Her iki durumda da Nadar adı Ma-
raş anlatılarında muhafaza edilirken, Ahmet ve Süleyman adının bilinmemesi
böylece açıklanabilir olmaktadır.

b) Konuyla İlgili Yazılı Belgeler

Elimizdeki 1700 sonrası döneme ait yazılı belgelerle bu sözlü anlatıları karşı-
laştırdığımızda aralarında hem bazı örtüşmelerin hem de bazı farklılıkların olduğu-
nu görüyoruz. Bir yandan sözlü anlatılarda geçen şahıs isimlerinin çoğunun belge-
lerde geçmemesi, öte yandan da belgelerde adları geçen şahısların aralarındaki
akrabalık ilişkilerinin tam olarak tespit edilememesi, Sinemilliler'in 1700 sonrası-
na ait eksiksiz ve güvenilir bir soy ağacını yeniden inşa etmemizi imkansızlaştır-
maktadır. Bununla birlikte bu belgelerin sistematik ve karşılaştırmalı olarak okun-
ması sonucunda hem Sinemilli tarihine dair önemli bazı tespitlerde bulunabiliyo-
ruz hem de Sinemilliler'in sözlü tarih geleneğinin iç dinamiklerine bir nebze olsun
daha iyi nüfuz edebiliyoruz. Aşağıda konuyla ilgili yapacağımız daha ayrıntılı de-
ğerlendirmelerin kolay takip edilebilmesi için önce bu belgelerin kronolojik sıray-

(17)  age. sf. 107.

(18)  İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı oe Erzincan Kazası (Ankara: Türk Tarih Kurumu Bası-
mevi, 1990) sf. 107, 103 ve 119.

la ayrıntılı birer dökümünü vermeyi uygun bulduk. Girişte belirtildiği gibi, bu bel-
gelerin tümü ocağın Maraş koluna aittir ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi'nde
daha önce yayınlanmıştır/
l9) Bahsi geçen yayında belgelerin okunması ve çevirisi
üe ilgili yapılmış olan hatalann en dikkat çekenleri dipnotlarda kaydedilmiştir.

Kantarma-Belge l(20): fi. 1121/m. 1709 tarihli hüccet

Harput'a bağlı Piran köyünden Mahmut(2l> Koca'nın, el-Hac Hüseyin oğlu
Ahmet Çelebi'ye 50 kuruşluk ödeme yaptığının Harput kadısı
(22> önünde düzen-
lenmiş vesikasıdır. Olayın arka planı hakkında ayrıntılı bilgi verilmemiştir. Bel-
geden öğrendiğimiz kadarıyla, Mahmut Koca kendisiyle aynı köyde yaşayan
Musa, Halil, İbrahim, Ali ve Hasan adlı kişilerin karıştığı bir olayın teftişi maksa-
dıyla vilayet merkezinden bir mübaşir getirtmiştir. Köye gelen mübaşirin bu hiz-
metine karşılık Ahmet Çelebi 50 kuruşluk ödemede bulunmuştur. Mahmut Ko-
ca, haklı bir gerekçe olmadan köye mübaşir çağırdığını itirafla, Ahmet Çelebi'ye
kadı huzurunda bu 50 kuruşu geri ödemiştir.

Kantarma-Belge 2(23): h. 1122/m. 1711 tarihli ilam

Veli oğlu Molla Ali ve Abbas oğlu Nasır adlı kişiler, daha önceden Harput'a
bağlı Piran adlı köyde yaşamaktayken sonradan Maraş'a göçüp oraya yerleş-
mişlerdir. İlama konu olan davadan bir süre önce Molla Ali ve Nasır, göçmeyip
Piran'da kalan amcaoğullan
(24) Mahmut'un (Kantarma-Belge l'deki Mahmut
Koca olmalı) ortadan kaybolduğu haberini alırlar. Bunun üzerine Harput kadısı
huzurunda, aynı köyden Lurik(?) oğlu Musa'dan (Kantarma-Belge l'deki Musa
olabilir) amcaoğulları Mahmut'u öldürdüğü iddiası ile davacı olurlar. Lurik(?)
oğlu Musa suçlamayı reddeder. Mahmut'un akli dengesinin bozuk olduğunu ve
bu sebepten kendi kendine kaybolduğunu, ayrıca köy halkının tüm aramalarına
rağmen bulunamadığını söyler.

(19)  ilgili yayının künyesi için bkz. dipnot 4.

(20)  Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi'nde yapılan çeviride (bundan sonra "HBD çevirisi")
"Belge 2," makalenin internet kopyası (bundan sonra "ik."), sf. 7-8.

(21) Belgelerden tırnak içine alınarak yapılan doğrudan alıntılar dışında özel isimler günümüz-
deki telaffuz şekillerine uygun olarak yazılmıştır.

(22) Kadının "Es-Seyyid İbrahim el-Kadi bi-medine-i Harput" şeklindeki imzasında geçen "me-
dine" kelimesi HBD çevirisinde "medrese" şeklinde okunmuştur. Ayrıca diğer belgelerden birinde
ikinci bir Seyit ibrahim adlı şahsın geçmesine dayanarak, dönemin Harput kadısı olan bu Seyit İb-
rahim'in Sinemilli ailesinden biri olabileceğine dair ilgili makalede yapılan çıkarımın ise hiçbir daya-
nağı yoktur; ik., sf. 3. Aşağıda göreceğimiz gibi, gerçekten Sinemilli ailesinden olan bu ikinci Seyit
ibrahim'in adı 1792 tarihli şecerede de geçmektedir ve kronolojik olarak kadı Seyit İbrahim ile ay-
nı kişi olması zaten mümkün değildir.

(23)  HBD çevirisi, "Belge 11," ik. sf. 15-16.

(24)  "emmizade" kelimesi HBD çevirisinde "şeyzade" şeklinde okunmuştur.

Lurik(?) oğlu Musa'nın söylediklerinin doğruluğuna, kaybolan Mahmut'un
Piran'dan Erzincan'ın Karpuzahuru köyüne göçüp yerleşmiş olan kardeşi Şeyh
Mehmet de dolaylı olarak şahitlik eder. Şeyh Mehmet, kardeşinin gerçekten de
akli dengesinin bozuk olduğunu ve muhtemelen kendi kendine kaybolduğunu,
dolayısıyla onun gerçek varisi olarak kimseden davacı olmadığını kendisini kö-
yünde ziyaret eden Mahmut oğlu Hüseyin ve Musa oğlu llyas adlı kişilere sözlü
olarak iletmiştir. Kadı davalının suçunu kanıtlayacak yeterli delil olmadığına ve
zaten davacı Molla Ali ve Nasır'ın dava açmaya salahiyetlerinin de bulunmadı-
ğına karar verir.

İlamın altında adlan verilen şahitlerden biri, yukarıdaki hüccete (Kantarma-
Belge 1) taraflardan biri olarak görünen Hüseyin oğlu Ahmet Çelebi'dir.

Kantarma-Belge 3(25): Tarihsiz ancak muhtemelen h. 1122/m. 1711
yılında verilmiş fetva

Belli ki Kantarma-Belge 2'de geçen dava vesilesiyle, dolayısıyla büyük ihti-
malle davayla çok yakın bir tarihte müftüden aşağıdaki soruyla ilgili görüş alın-
mıştır: "Ortada öldürüldüğüne dair bir işaret yokken, köyde biri kayıp olsa, onun
varisi veya başka biri köyün ahalisinden kan parası (dem ve diyet) talep edip
davacı olabilir mi?" Bu soruya müftünün verdiği yanıt olumsuzdur.

Kantarma-Belge 4(26): h. 1130/m. 1718 tarihli berat

Harput'ta Sinemilli(27) adlı bir tekke vardır. Bu tekkenin mütevellisi olan Mus-
tafa vefat ettiğinden, yerine padişah beratıyla oğlu Seyit Hamza atanmıştır.

Kantarma-Belge 5(28): ft. 1130/m. 1718 tarihli ferman

Ferman, Maraş beylerbeyi ve Malatya kadısına hitaben kaleme alınmıştır.
Malatya'ya bağlı Akçadağ sakinlerinden ve sadattan
(29) olan ve bu fermanı elin-
de bulundura
n(30) Seyit Hamza, Seyit Kalender ile Hüseyin, Abbas ve İbrahim ad-
lı kişiler yetkililere dilekçe verip şikayette bulunmuşlardır. Gene Akçadağ sakin-
lerinden ve sadattan
(3!) olan Seyit Abbas, Seyit Süleyman ile üveys, Zekerya,

(25)  HBD çevirisinde bir başka belge ile birlikte "Belge 3" başlığı altında verilmiştir, ik. sf. 8-9.

(26) HBD çevirisinde "Belge 14," ik. sf.18-19; belgenin okunamayan kısımları günümüz Türk-
çe'sine çevirisinde gerektiği gibi gösterilmemiştir.

(27)  HBD çevirisinde kelimenin "Sin" kısmı atlanarak "Milli" şeklinde okunmuştur.

(28) HBD çevirisinde "Belge 13," ik. sf. 18.

(29) "seyitler" anlamına gelen "sadat" kelimesi HBD çevirisinde "sultan" şeklinde okunmuştur.

(30) "fermanı elinde bulunduranlar" anlamına gelen "darendegan-ı ferman" kelimesi HBD çevi-
risinde "Darende..." şeklinde okumuştur, oysa belgede bu adı taşıyan Malatya ilinin ilçesine yönelik
bir gönderme yoktur.

(31) HBD çevirisinde "sadat" kelimesi bu kez de sultan kelimesinin Arapça çoğulu olan "sela-
tin" şeklinde okunmuştur.

Hasan ve İmam adlı kişilerle birlik olan(32) bir (grup) devlet memuru,(33) şikayet-
te bulunan gruptan 1120 h./1708 m. tarihinde, kanunen üzerlerine düşen bir
maddi yükümlülükleri olmamasına rağmen zorla para almışlardır. Yapılanın se-
ri kanunlara aykırı olduğuna dair şikayetçi olan grubun elinde bir de şeyhülis-
lam fetvası vardır. Maraş Beylerbeyi ve Malatya kadısından bu şeyhülislam fet-
vasının incelenmesi ve bu fetvaya ve eskiden beri süregelen uygulamalara gö-
re
(34) konuyla ilgili gerekenin yapılması istenmiş, zorla ve haksız yere alınan pa-
ra varsa bunun geri ödettirilmesi emredilmiştir.

Kantarma-Belge 6(35): h. 1156/m. 1743 veya 1744 tarihli36'tezkere

Bu bir satış belgesidir. Belgenin altında imzası bulunan Süleyman adlı şa-
hıs, tasarrufunda bulunan boş ve harabe durumdaki Gücük
(37> mezrasının(38) kul-
lanım hakkını, talebi üzerine Hamza Dede'ye satar. Belgede satışı yapılan mez-
ranın sınırlarına dair verilen bilgiden,
(39) buranın günümüzdeki Gücük köyü oldu-
ğu anlaşılmaktadır.

Kantarma-Belge 7(40>: h. 1199/m. 1784 veya 1785 tarihli hüccet

Elbistan kazasına tabii Sinemilli(4l) aşiretinden Ali oğlu Bektaş Dede ile gene
bu aşiretin köylerinden olan Sovucak'tan
<42) (günümüzde Elbistan'a bağlı Soğu-
cak) Abbas oğlu Mehmet arasındaki ihtilafın araya arabulucuların girmesiyle,
her iki tarafın da üzerinde anlaştığı bir şekilde çözüleceğine dair Elbistan kadısı
naibi huzurunda düzenlenmiş hüccet. Ali oğlu Bektaş Dede, eskiden beri kendi

(32) Belgedeki "yekdil ve yekcihet olmalarıyla" deyimi, HBD çevirisinde "yeniçeri olmalarıyla"
şeklinde okunmuştur.

(33) Burada devlet memuru olarak çevirdiğimiz kelime "ehl-i örf'dür; bu kelime HBD çevirisin-
de "ehl-i ırk" şeklinde okunmuştur.

(34) "şer-i kadim" sözü HBD çevirisinde "şerh-i kavi" şeklinde okunmuştur.

(35) HBD çevirisinde "Belge 10," ik. sf. 14-15.

(36) HBD çevirisinde, hicri 1156, miladi 1740 şeklinde çevrilmiştir.

(37) "Gücük toprağı" anlamına gelen "Gücük turâbı" ibaresi, HBD çevirisinde "Küçük Karalı"
şeklinde okunmuştur.

(38) "mezranın" kelimesi HBD çevirisinde "ziraında" şeklinde okunmuştur.

(39) Yöreyi iyi tanıyan İbrahim Sinemillioğlu'nun yardımıyla biz belgede Gücük'ün sınırlarının
tespit edildiği bölümü şu şekilde okuduk: "kıbleten Sovucak, garben Köse Yahya, poyraz (boyuraz
yazılmış) anı Kangal, şarken Gökçebel(Göcebeyl yazılmış) işbu hudud-ı erbaa ile mahdud..". HBD
çevirisinde belgenin bu kısmında geçen bazı özel isimler yanlış okunmuştur, bizim "kuzey sının" an-
lamına gelen "poyraz anı" şeklinde okuduğumuz bölüm ise "civarı azanı" şeklinde okunmuştur.

(40)  HBD çevirisinde "Belge 9," ik. sf.13-14

(41) Belgede "Sinemini" şeklinde yazılmıştır.

(42)  HBD çevirisinde "Suvacık," ancak biz günümüzdeki telaffuzu ve Kantarma-Belge 6'daki
yazım şeklini göz önüne alarak "Sovucak" şe
klinde okuduk.

mülkleri olan Gücük<43) mezrasına zorla 20-30 ev yaptırmış(44) olmasından dola-
yı Abbas oğlu Mehmet'den şikayetçi olur ve bu evlerin yıktırılması talebinde bu-
lunur. Daha sonra, Ağçaşar'dan (günümüzde halen Elbistan'a bağlı köy) gelen
yedi
ailenin evlerinin<45> bir sonraki yıl yıkılmasına karar verilerek iki taraf arasın-
da anlaşma sağlanır. Bu hüccet varılan bu anlaşmanın bir vesikası olarak, da-
vacı tarafın talebi üzerine düzenlenmiştir.
(46)

Kantarma-Belge 8(47): h. 1207/m. 1792 tarihli, nakibüleşraftan alınan
seyitlik tezkeresi (Arapça)

Maraş'ın Elbistan kazasmdan(48) Seyit Bektaş'm, Kerbela'daki nakibüleşraf
huzurunda seyitliğini kanıtladığına dair düzenlenmiş tezkere. Seyit Bektaş seyit-
liğini, hemşehrisi olan şahitlerin yörede kendisinin ve atalarının İmam Zeynel
Abidin soyundan gelen seyitler olarak bilindiğine dair şehadetleriyle kanıtlamış-
tır. Bu şahitlerden ikisi Seyit Hasan oğlu Seyit Bektaş ve Molla Hasan oğlu Ve-
li'dir.
(49) Belgede verilen kısa soy ağacına göre, Seyit Bektaş'ın babası Seyit Ali,
onun babası Seyit Hamza, onun babası Seyit Mustafa, onun babası Seyit Ham-
za, onun babası Seyit Kalender'dir.

Kantarma-Belge 9(50): h. 1207/m. 1792 tarihlt5l) seyitlik şeceresi (Arapça)

Bir seyitlik şeceresi olan Kantarma-Belge 9, aynı yıl düzenlenmiş Kantarma-
Belge 8 ile içerik olarak hemen hemen aynıdır. Ancak Kantarma-Belge 9 rulo
şeklindedir ve Kantarma-Belge 8'den çok daha uzundur, ayrıca yazısı da çok

(43) Belgede kelime "Gücüb" şeklinde yazılmışsa da halen hatırlanan bu olayın Gücük mezra-
sı ile ilgili olduğu görüştüğümüz Sinemilli şahıslar tarafından teyit edilmiştir. Dolayısıyla burada söz
konusu olan muhtemelen bir yazım hatasıdır.

(44)  "yirmi otuz ev ihdas eylemeleriyle" şeklindeki ibare HBD çevirisinde "yirmi otuz evlek ha-
raset eylemeleriyle" şeklinde okunmuştur.

(45) "Ağcaşar'dan gelen yedi evin damlarını" ibaresi HBD çevirisinde "ağca şardan gelen on
yedi darlarını" şeklinde okunmuştur.

(46)  "Ali Dede oğlu Bekdaş hüccet-i şeriyye olunması matlubumdur didikde" cümlesi HBD çe-
virisinde "Ali Dede oğlu Bektaş sohbet-i şeriyye olunması matlubumdur didikte" şeklinde okunmuş
ve "Ali Dede oğlu Bektaş'ın mahkeme edilmesini istedi" şeklinde günümüz Türkçe'sine aktarılmış-
tır ki bu yanlıştır, aksine burada davacı konumunda olan taraf Bektaş Dede'dir.

(47)  HBD çevirisinde "Belge 5," ik. sf. 10-11

(48)  Elbistan kelimesi HBD çevirisinde "al-i bustan" şeklinde okunup, "bostan ailesinden" di-
ye çevrilmiştir.

(49)   HBD çevirisinde bu adlar adeta Seyit Bektaş için verilen alternatif bir soy ağacı olarak
yorumlanmıştır ki bunun doğru olmadığı açıktır.

(50) HBD çevirisinde "Belge 1," ik. sf. 4-7.

(51)  HBD çevirisinde belgenin tarihi h. 1107/ m. 1695 şeklinde yanlış okunmuştur. Ayrıca bu
tarihe bakarak şecerenin güvenilir olup olmadığına dair makalede yapılan değerlendirmeler daya-
naktan yoksundur.

daha özenli ve süslüdür. Allah'a hamdüsena, Hz. Muhammed'e ve onun soyun-
dan gelenlere salatüselam ile Ehl-i beyt hakkında hadisler içeren uzun giriş bö-
lümünden sonra, belgenin düzenlenme nedeni ve gerekçesi aynen Kantarma-
Beige 8'de olduğu şekilde açıklanır. Ancak Kantarma-Belge 9'da Seyit Bek-
taş'm yaşadığı yer Maraş bölgesinin Elbistan
{52) kazasının Nurhak<53) beldesi şek-
linde, yani daha ayrıntılı bir şekilde geçer. Bundan sonra, aynen Kantarma-Bel-
ge 8*de olduğu gibi Seyit Bektaş'ın atalarından Seyit Kalender'e kadar olan beş
kuşak kaydedilmiştir. Ancak Kantarma-Belge 8'den farklı olarak, daha sonra
Seyit Bektaş'ın soyunun ulaştığı söylenen İmam Zeynel Abidin'den Hz. Adem'e
kadar olan soy şeceresi de verilmiştir. Ayrıca belgenin en sonunda, ailenin son
ikî kuşaktan olan üyelerinin adları da sıralanır. Buna göre Seyit Bektaş'ın o an-
da hayatta olan üç kardeşinin isimleri şöyledir: Seyit Mehmet,
(54) Seyit Hamza ve
Seyit
Hüseyin. Seyit Mehmet'in Seyit İbrahim ve Seyit Mehmet adında iki oğlu,
Seyit Hamza'nın da Seyit Bektaş ve Seyit İbrahim adında iki oğlu vardır. Ayrıca
Seyit Bektaş'ın o anda hayatta olmayan kardeşi Seyit İbrahim'in de Seyit Ali,
Seyit Mehmet ve Seyit Süleyman adında üç oğlu vardır.

Şecereyi mühürlerini basarak tasdik edenler, Dede Haydar, tekkenişin-i
İmam Hüseyin; Dede Abdülgafur,
(55) tekkenişin-i Necef-i eşref565 ve Kantarma-
Belge 8'i de tasdik etmiş olan olan, Kerbela nakibüleşrafı Murtaza el-Musevi el
-
Hüseyni'dir.

Kantarma-Belge 10(57): h. 1207/m. 1792 oeyal793 tarihli hilafetname

Kerbela'daki İmam Hüseyin Türbesi'nin yanında bulunan Bektaşi dergâhın-
da, Seyit Ali oğlu Seyit Bektaş adına düzenlenmiş bir halifelik icazetnamesi.
İcazetnamede, adı geçen Seyit Bektaş'ın dergâhı ziyaret edip erkâna uygun ola-

(52) HBD çevirisinde Elbistan kelimesi bu kez de "Bostan" şeklinde okunmuştur. Ayrıca bu
yanlış okumaya dayanarak yapılan bir seri çıkarım sonucu, Sinemilliler'in tahrirlerde "Yörükan-ı Ma-
raş
w olarak sınıflandırılan "Bektaşlu Cemaati" adında bir gruba mensup olabileceği öne sürülmüş-
tür. Yanlış okumaya dayanan bu önermenin geçerli bir yanı yoktur.

(53)  HBD çevirisinde Nurhak kelimesi "arzı nuri'l- hak" şeklinde okunmuştur. Günümüzde
Nurhak, Kahramanmaraş iline bağlı bir ilçedir.

(54)Bizim günümüz Türkçesi'ndeki söylenişe uygun olarak "Mehmet" olarak okuduğumuz ad-
lar, Arapça olan bu belgede "Muhammed" şeklinde harekelenmiştir.

(55)  "Dede"den önce, "el-Abd"  ile başlayan, ancak okuyamadığımız bir başka kelime daha
vardır; HBD çevirisinde burası "El-Abdullah Kalender Dede" şeklinde okunmuştur, ancak bizce bu
doğru bir okuma değildir; zaten buradaki "dede" unvanı, ardından gelen "Abdülgafur" adına aittir.

(56) "Tekkenişin-i Necef-i Eşref ibaresi HBD çevirisinde tereddüt belirten bir soru işareti ile
birlikte "Tekkenişin-i Bostan(?)" şeklinde okunmuş.

(57)  HBD çevirisinde "Belge 6," ik. sf.l 1-12.

(58) Belgenin altında rakamla verilen tarih ilk bakışta "128" veya "138" şeklinde görünmekte-
dir. Bunun, bazen yapıldığı gibi ilk rakamı konulmamış hicri "1128" veya "1138" yılı olması ilk ak-
la gelen olasılıktır. (Keza HBD çevirisinde de belgenin tarihi anlaşılır bir şekilde hicri 1138 olarak

rak halifelik kazanı kaynattığı ve dergâhta görevli dervişlerin duasını aldığı bil-
dirilmiştir. Ayrıca ocak sahibi olmaları nedeniyle Seyit Bektaş'a yolun taliplerin-
ce gereken saygı ve bağlılığın gösterilmesinin gerekliliği belirtilmiştir.

Belgenin sonunda şu imzalar vardır:
Dede Haydar, tekkenişin-i imam Hüseyin Veli
Dede Halil, pir-i(?) delil tekkenişin-i Şahin Baba
<59)
Dede Abdülgafur, tekkenişin-i imam Ali

Kantarma-Belge ll(60): h. 1208/m. 1794 tarihli hüccet

Darende'deki kadı mahkemesi tarafından verilmiş, Kantarma-Belge 8 ve
9'daki bilgileri teyit eden hüccet. Belgede yazıldığına göre, sadattan olduğu bili-
nen ve Sinemilli aşireti arasında yaşayan Seyit Hamza oğlu Seyit Bektaş, dedele-
rinden kendisine kalan bir şeceresi olmadığından, soyunu kanıtlayan bir şecere
çıkarmak için Kerbela, Küfe ve Necef e gitmiştir. Oradaki nakibüleşrafların mü-
hürünü taşıyan şeceresini Darende'deki mahkemeye sunması ve şecerenin mah-
kemece doğru kabul edilmesi üzerine, kendi talebiyle eline bu hüccet verilmiştir.

Kantarma-Belge 12(6I): Tarihsiz, ama muhtemelen h. 1208/ m. 1794
yılında verilmiş fetva

Müftüden şu konuda görüş sorulmuştur: Soyu Zeynel Abidin'e ve ondan Hz.
Fatma'ya bağlı olduğu yönünde ellerinde nakibüleşraftan alınma tezkere olan bi-

okunmuştur, fakat bir çeviri hatası yapılarak bu tarih miladi 1722 olarak verilmiştir.) Ancak belge-
nin altında imzası olanlardan ikisinin, hem de aynı unvanlarla Kantarma-Belge 9'da, yani 1792 ta-
rihli şecerede de geçmesi bizi belgenin tarihi hakkında şüpheye düşürmüştür. Ayrıca her iki belge-
nin de (ve tabii Kantarma-Belge 8'in de) Seyit Ali oğlu Seyit Bektaş adına çıkartılmış olması, bu hi-
lafetnamenin şecere ile yakın bir tarihte düzenlenmiş olması gerektiğini düşündürmektedir. Söz ko-
nusu olan iki belgeden, ay olarak şecerenin Rebiyülahir, hilafetnamenin ise onu takip eden Cema-
zıyelevvel tarihini taşıması da bu iddiamızı güçlendirmektedir. Yani çok muhtemelen, 1792 yılının
sonbahar-kış aylarında Kerbela'yet gitmiş olan Seyit Ali oğlu Seyit Bektaş, aynı ziyaret esnasında
hem adına bir seyitlik şeceresi çıkartmıştır hem de bu hilafetnameyi almıştır. Dolayısıyla biz hilafet-
namenin altındaki tarihin bir dikkatsizlik sonucu yanlış veya yanlış okunmaya müsait şekilde yazıl-
mış olabileceğini düşünüyoruz. Akla gelen diğer bir olasılıksa, eğer elimizdeki belge hilafetnamenin
orijinalinin daha sonraki bir tarihte temize çekilmiş bir kopyası ise, müstensihin bu işlem esnasında
tarihi yanlış okuyup kopyalamış olmasıdır. Her halükarda, belgenin aslının düzenlenme tarihi bizce
1208 veya 1207'dir. Birinci tarihin doğru olabilmesi için Seyit Bektaş'm Irak topraklarında bir yıl-
dan fazla bir zaman geçirmiş olması gerekir ki biz buna fazla ihtimal vermiyoruz. Bu durumda bel-
genin yazılış tarihinin h. 1207 olması en kuvvetli olasılık olarak görünmektedir.

(59) Şahin Baba tekkesinin adı HBD çevirisinde "Şahbaba" şeklinde okunmuştur.

(60) HBD çevirisinde "Belge 7," ik. sf. 12-13.

(61) HBD çevirisinde "Belge l"in ardından verilmiştir, ik. sf. 7. Bize verilen belgeler arasında içe-
rik olarak aynı iki farklı fetva kopyası vardır. Bunlardan makalenin sonunda tıpkıbasımını verdiğimiz

rinîn seyitliği gerçek ve geçerli kabul edilir mi? Müftünün soruya yanıtı olumludur,
f Bu fetva Kantarma-Belge 11 ile bağlantılı olarak verilmiş olmalıdır. Bu bel-
genin altında yazılı şahitler arasında Faziletli Müftü Efendi'nin de geçmesi bu
açıdan dikkate değerdir.

Kantarma-Belge 13(62): h. 1209/m. 1795 tarihli hüccet

Kantarma-Belge 1 l'in nerdeyse harfiyen aynısıdır. Ancak bu kez Seyit Bek-
taş şeceresinin geçerliliğini Maraş'da tekrar onaylatmıştır. Ayrıca Kantarma-
Belge ll'den farklı olarak, bu hüccetin sonunda şahitler bölümü yoktur.

Kantarma-Belge 14(63): Tarihsiz (muhtemelen h. 1158/m. 1745 veya
1746 sonrası) tezkere

Bu da Kantarma-Belge 6 gibi şahitler huzurunda düzenlenmiş bir satış belge-
sidir. Arpaçukuru
(64) olarak bilinen (bugünkü Kantarma yakınlarındaki) bir arazi-
nin{65)
kullanım hakkı, h. 1158 / m. 1745 tarihinden beri tımar sahibi olarak mu-
tasarrıfı olan kişi tarafından adı tam okunamayan bir şahsa
(66) satılmıştır.

Kantarma-Belge 15(67):  h. 1239/m. 1823 veya 1824 (civarları) tarihli

tezkere

, Belge standart imlaya uygun olarak yazılmamış olduğu için büyük oranda
okunamamıştır.
(68) Ama söz konusu olanın iki kişi arasında h. 1239 / m. 1823

fetvanın (Kantarma-Belge 12) yazılı olduğu kağıdın boş kalan yerine daha sonradan Kantarma-Bel-
ge 15 eklenmiştir. Bahsi geçen ve başka bir müftü tarafından verildiği anlaşılan diğer fetvanın içe-
riği Kantarma-Belge 12 ile tamamıyla aynı olduğu için ayrıca dökümünü vermeyi gerekli görmedik.

(62)  HBD çevirisinde "Belge 8," ik. sf. 13.

(63)  HBD çevirisinde "Belge 3," ik. sf. 8-9.

(64) Arpaçukuru kelimesi HBD çevirisinde "Arpacı Koru" şeklinde okunmuştur. Yörede "Arpa-
çukuru" adında bir arazinin varlığı, dolayısıyla bizim okuyuş şeklimizin doğruluğu İbrahim Sinemil-
Hoğlu tarafından teyit edilmiştir.

(65) Aslında belgede Arpaçukuru'ndan arazi olarak değil "Arpaçukuru dimekle maruf sulu-
nak(?)
w şeklinde bahsedilmektedir. Burada geçen "sulunak" veya benzeri bir kelime, ibrahim Sine-
millioğlu'na göre davar sulama yeri anlamına gelebilirmiş ve sulak bir arazi olmamakla birlikte Ar-
paçukuru'nda bu iş için kullanılabilecek bir kuyu mevcutmuş. Gene belgenin ilgili cümlesinin deva-
mı kesin olmamakla birlikte "tarlasıynan, yaylasıynan ve yatağıynan" şeklinde okunabilir. Belgenin
bu kısmı HBD çevirisinde okunamamıştır.

(66) Bu adı, kesin olmamakla birlikte "Mamo Râş Dede" şeklinde okumak mümkündür. İbra-
him Sinemillioğlu'na göre, atalarından Mamo adında ve Arpaçukuru'nda arazi sahibi olan biri ger-
çekten de varmış. Yöredeki ad verme geleneğine göre lakap olarak sık sık kullanılan "râş" ise Kürt-
çe "kara" anlamına gelmektedir. HBD çevirisinde belge günümüz Türkçe'sine aktarılırken "Sinan"
adı zikredilmektedir, ancak bu okumanın neye dayandığı belli değildir.

(67)  HBD çevirisinde "Belge 4," ik. sf. 9-10.

(68) HBD çevirisinde de belge büyük oranda okunamamış veya yanlış okunmuştur. Ayrıca gü-
nümüz Türkçesi'ne  çevirisinde belgenin orijinalinde dayanağı olmayan kelimelere de rastlıyoruz;
mesela "Körenli kervanını Körenli Kara Molla'nın oğlu Şükrü" şeklinde çevrilmiş kısım
da geçen

veya 1824 yılında veya bundan sonraki bir tarihte yapılan bir mal veya mülk alış
verişi olduğu anlaşılıyor. Belgenin sonunda gerekli ödemelerin yapıldığı, alıp ve-
receğin kalmadığı belirtilmektedir. Altta Kara Molla oğlu Hacı Hasan'ın imzası
vardır. Aynı kişiden belgenin içinde Gürünlü Kara Molla'nın oğlu şeklinde bah-
sedilmektedir ve muhtemelen bu şahıs satışı yapan taraftır. Ödemeyi yapan ise
belgenin içinde kendisinden "dedenin oğlu" olarak söz edilen kişi olmalıdır. Ay-
rıca belgenin kenarına anlaşmaya şahitlik edenler kaydedilmiştir.

Dökümünü verdiğimiz bu belgelerin ilk üçü Sinemilliler'in Harput'tan ayrılış-
larını takip eden yıllara aittir. Her ne kadar sözlü geleneğe göre çok daha eski
bir tarihte gerçekleşmiş olduğuna inanılsa da bu belgeler Sinemilliler'in Harput-
Piran'dan çıkıp Maraş ve Erzincan yörelerine göçtükleri tarihin 1700'ler civarı
olduğunu açıkça göstermektedir. Kantarma-Belge 2'de Maraş'a göçtüğü kayde-
dilen Veli oğlu Molla Ali ve Abbas oğlu Nasır ile Erzincan'da Karpuzahuru adlı
köye yerleştiği belirtilen Şeyh Mehmet'in adları sözlü anlatılarda geçmemekte-
dir. Göç etmeyip Piran'da kalan Şeyh Mehmet'in kardeşi Mahmut Koca da ben-
zer şekilde sözlü gelenekçe hatırlanmamaktadır. Akli dengesi yerinde olmadığı
söylenen bu Mahmut Koca, 1710 tarihinde birden bire ortadan kaybolmuştur.
Ancak Maraş'a göçmüş amca oğullarının, Mahmut Koca'nın olumundan aynı
köyden birini sorumlu tutmaları ve bu konuda dava açmaları Sinernilliler ile Pi-
ran'daki diğer grup veya gruplar arasında bir husumet olabileceğini akla getir-
mektedir. Mahmut Koca'nın ortadan kayboluşundan bir küsur yıl önce düzen-
lenmiş olan ve gene bu Mahmut Koca ile diğer köylüler arasında yaşanmış bir
ihtilafı konu edinen Kantarma-Belge 1 'de eskiye dayanan bu tür bir anlaşmaz-
lığın varolabileceğim destekler mahiyettedir. Sinemilliler'in Harput'tan ayrılma-
larında bu sürtüşmeler etkili olmuş olabilir. Benzer yönde açıklamaları görüştü-
ğümüz kişilerden de dinlemiş bulunuyoruz.
(69> Ayrıca Kantarma-Belge 2'de bah-
si geçen Şeyh Mehmet'in, davacı konumundaki amca çocuklarına karşı tavır al-
ması (şahitlerin ifadelerinin doğru olduğunu varsayıyoruz), bu tarihte muhteme-
len Sinemilliler'in Erzincan ve Maraş kolları arasındaki ilişkilerin de iyi olmadı-
ğını ve belki de Nadarlar'm yerleşmek için Erzincan'ı tercih etmelerinde bu kö-

"Körenli"nin doğrusu "Gürünlü" olmalıdır, ayrıca "Şükrü" şeklinde bir ad veya o şekilde okunabile-
cek bir kelime biz belgede göremedik.

(69) Sinemilli ocağından Muharrem Ercan Dede'ye göre göç nedeni "kavga dövüştür;" özel gö-
rüşme notları, 2005 yazı.
Ayrıca Piran yakınlarında kalmış muhtemelen tek Sinemilli ve Alevi kö-
yü olan Birvan'dan bir şahsın bana anlattığına göre, eskiden Piran'ın nüfusu tamamen Aleviymiş,
ancak daha sonra Sünnileşmiş, Sünnileşmeyi kabul etmeyenler ise Maraş'a göçmüş. Piran'ın eski-
den hemen tümünün Alevi olduğuna dair savı görüştüğüm Piran'lı Sünni bir kişiden de duydum; Pi-
ran'da Özel görüşme kayıtlan, 2002 yazı. Dolayısıyla Sinemilliler'in Piran'dan ayrılmasına neden
olan sürtüşmelerin mezhebi bir boyutu olabilir.

tö ilişkilerin rol oynamış olabileceğini akla getirmektedir.(70)

Belgelerimiz arasında Sinemilli adının geçtiği en eski belge, 1718 tarihli be-
rattır (Kantarma-Belge 4). Bu belgeden, Piran'da bir Sinemilli tekkesinin varlı-
ğihî ye Mustafa oğlu Hamza'nm bu tekkenin vakıf yöneticisi olarak atandığını
öğreniyoruz. Elimizdeki 1792 tarihli şecerede her ne kadar bir Mustafa oğlu
Haraza geçse de bu Hamza ile Sinemilli tekkesine mütevelli olarak atanan Ham-
za'nın aynı kişi olması kronolojik olarak çok zor gözükmektedir. Zaten Piran'da
bulunan bir tekkeye mütevelli olarak atandığına göre bu dönemde halen o yö-
rede yaşıyor olması ihtimali göz önüne alınmalıdır. Ancak bu durumda belgenin
Maraş kolu belgeleri arasında olması açıklanması gereken bir durum olarak or-
taya çıkmaktadır. Acaba bu Mustafa oğlu Hamza diğerlerinden daha sonra mı
Maraş'a göçmüştür? Ya da belgenin düzenlendiği tarihte fiilen Piran'da yaşama-
masına rağmen mi bu berat kendine verilmiştir? Her halükarda, bu belge şu an-
da Kantarma'da yaşayan dede ailelerinin atalarının en azından 18. yüzyılın ba-
şından beri resmen seyit olarak kabul edildiklerini ve Elazığ'dayken Sultan Si-
nemilli'ye ait türbeyle bağlantılarının olduğunu göstermesi açısından önemli-
d
ir.(7t) Ancak belgede sadece bir türbeden değil bir tekkeden bahsedilmektedir.
Bu, eskiden türbenin bitişiğinde veya yakınlarında bir tekkenin mevcudiyeti ola-
sılığını gündeme getirmektedir, ancak Ankara'daki Vakıflar Arşivi katalogların-
da yaptığımız taramada bu adla anılan herhangi bir yapıya rastlayamadık.
(72>

Kantarma-Belge 5, 6 ve 7, Sinemilliler'in Harput'tan ayrılıp Maraş'a yerleş-
melerinin hiç de bir hamlede ve sorunsuz olmadığını göstermektedir. Kantarma-
Belge 5'e göre, Sinemilliler Elbistan'dan önce bir süre Malatya'ya bağlı Akça-
dağ'da kalmışlardır. Ancak 1718 tarihli bu fermanda görüldüğü gibi buraday-
ken, aralarında seyitlerin de bulunduğu bir grubun yönlendirmesiyle devlet gö-
revlileri yasalara aykırı şekilde kendilerinden para almıştır. Haklarında şikayet-
te bulunulan grupta da sadattan kişilerin yer alması, fermana konu olan ihtilafın
iki Sinemilli grubu arasında yaşanmış olabileceği veya Sinemilli seyitlerin gel-
mesi ile nüfuz alanlarının sınırlanmasından endişe eden bir başka seyit
grubu-

(70)  Kantarma-Belge 2'de, Sinemilliler'in Maraş kolu henüz Akçadağ'da iken Nadarlar Erzin-
can'a yerleşmiş görünmektedir. Bu demektir ki sözlü anlatılarda geçtiği gibi Nadarlar gerçekten de
ilk etapta diğer Sinemilliler ile birlikte Harput'tan güneye göç etmişlerse de ana kol muhtemelen ha-
len Akçadağ'dayken, yani günümüzdeki yerleşim yerlerine daha varmadan onlardan ayrılmış ve Er-
zincan'a gitmişlerdir.

(71) Bizim 2002 yılındaki ziyaretimiz esnasında Sultan Sinemilli'ye ait türbeye, Piran'ın Ak-
gömlek köyünden Sünni bir şahıs bakıcılık yapıyordu.

(72)  Konuyla ilgili araştırma yapmak için 2004 yazında ilgili kuruma başvurduğumda, kurum-
da dijital sisteme geçildiği için araştırmacılara izin verilmediği yanıtını aldım. Buna rağmen kurum
yöneticilerinin aracılığı ile bilgisayara aktarılmış katalog kayıtlarında Sinemilli adı taranmış, ancak
herhangi bir kayıt bulunamamıştır. Ancak ileride yapılacak daha ayrıntılı bir araştırma farklı sonuç
verebilir.

nun bölgede mevcudiyeti gibi farklı olasılıkları akla getirmektedir. Her iki du-
rumda da hem şikayette bulunan grupta hem de karşı grupta seyit unvanlı kişi-
ler ile birlikte bu unvanı taşımayan kişilerin de adlarının geçmesi dikkate değer-
dir ve seyit olmayan şahısların, aynı tarafta yer aldıkları seyitlerin talip grupla-
rından olabileceklerini düşündürmektedir.

Belki 1718 tarihli fermana yansıyan rahatsızlıklardan dolayı Sinemilli dede
aileleri bir süre sonra Akçadağ'dan ayrılıp şimdiki yaşadıkları Maraş'a göçmüş-
lerdir. Bu fermanda şikayette bulunan grup arasında adı geçenlerden Seyit
Hamza ve Seyit Kalender Elbistan'a yerleşen ilk kuşak Sinemilli dedeler olma-
lıdır. Ayrıca 1792 tarihli şecereye göre (Kantarma-Belge 9) çok muhtemelen
Seyit Hamza, Seyit Kalenderin oğludur ve bu Seyit Kalender de Elbistan'daki
Kalenderler kolunun isim babasıdır. Sinemilliler Akçadağ'dayken düzenlenmiş
1718 tarihli fermanda adının geçmesi, Seyit Hamza'nm daha o dönemde yetiş-
kin bir yaşta olduğuna işaret ediyor. Ayrıca 1743 veya 1744 tarihli Kantarma-
Belge 6'da, herhalde aynı Hamza Dede'nin eskiden Kantarma'nm mezrası olan
Gücük'ün kullanım hakkını satın aldığını görüyoruz. Bu belgede Seyit Kalen-
der'in adı geçmemektedir. Bütün bunlardan çıkardığımız sonuç, Seyit Kalen-
derin Elbistan'a göçüldüğünde artık ileri bir yaşta olduğu ve bir süre sonra da
orada öldüğüdür. Kantarma'da eskiden Seyit Kalender'e ait bir mezarın varlığı
da onun Elbistan'a göç ettikten sonra ölmüş olduğunu kanıtlıyor zaten.
(73) Mev-
cut yazılı bir soyağacından kopyalanmak yerine sözlü anlatıma dayalı olarak
hazırlanmış olan 1792 tarihli şecerede, Sinemüliler'in soyağacının Seyit Kalen-
der'den öncesinin (İmam Zeynel Abidin bağlantısı dışında) hatırlanmaması da
bu açıdan anlamlıdır. Bu demektir ki Maraş'a göç sonrası, bu göç esnasında ai-
lenin muhtemelen en yaşlısı olan Seyit Kalender ve onun ardından gelenler ha-
tırlanmaya devam edilmiş, ancak ailenin Maraş'a göçmeden önceki tarihi hak-
kında Sinemilli kollektif hafızasında sadece eski yurtlarının adı ve aşiretlerinin
isim babası Sultan Sinemilli kalmıştır.

1743 veya 1744 yılında Seyit Kalenderin oğlu Hamza Dede'nin kullanım
hakkını satın aldığı Gücük arazisi, 1784 veya 1785 tarihli hüccete göre (Kantar-
ma-Belge 7) Sinemilli dedeler ile araziye gelip zorla yerleşmeye çalışan bir grup
arasında ihtilafa neden olur. Kendisinden şikayetçi olunan Abbas oğlu Meh-
met'in Akçadağ'a bağlı Soğucak köyünden olması ve bu köyün bölgedeki en
eski Şemsikanlı köyü olarak bilinmesi, bu mütecaviz grubun da Şemsikanlı-
lar'dan olduğuna işaret ediyor.
(74) Ay rica geçmişte Gücük arazisi ile ilgili olarak

(73)  İbrahim Sinemillioğlu, 2005 yazı.

(74)  Bkz. http://www.sevdilli.com" www.sevdilli.com sitesindeki "Şemsikanlar aşireti" başlıklı
yazı. Bu yazıda Şemsikanlar'dan bağımsız bir aşiret olarak bahsedilmesi ve aralarında Sinemilliler
ile bir bağ kurulmaması da dikkate değerdir.

Şemsikanlar ile bu tür bir sorun yaşandığını görüştüğümüz Kantarmalı kişiler de
teyît etmektedir.
(75) Ancak belgede Soğucak'tan Sinemilli aşireti köylerinden bi-
ri olarak bahsedilmesi, daha o dönemde Şemsikanlar ile Sinemüliler'in belli
oranca bir entegrasyon yaşadığını göstermektedir.

Gücük arazisi ile ilgili yaşanan anlaşmazlıkta şikayetçi olan taraf olarak adı
geçen Ali oğlu Bektaş Dede, Kantarmalı dedelerin hafızalarında Seyit Kalen-
defden sonra en önemli yeri teşkil eden kişidir. Ancak Seyit Bektaş'ın hatırlan-
masına neden olan Gücük ihtilafı değil, onun Kerbela'ya yaptığı ziyarettir. Hepsi
bir şekilde bu ziyaretle bağlantılı olan Kantarma-Belge 8, 9, 10, 11, 12 ve 13'de
de dolayısıyla hep onun adına rastlıyoruz. Iki-üç yıllık bir zaman zarfında düzen-
lenmiş olan bu belgelerden ilki, 1792 yılında Kerbela nakibüleşrafından alınmış
ve Seyit Bektaş'ın seri kurallara uygun olarak, iki şahidin şehadetiyle seyitliğini
kanıtladığına dair tezkeredir (Kantarma-Belge 8). Daha sonra muhtemelen bu
tezkereye dayanılarak Seyit Bektaş adına içeriği aşağı yukarı aynı, ama daha
uzun ve alımlı bir şecere düzenlenmiştir (Kantarma-Belge 9). Bu şecerenin altın-
da, yukarıdaki tezkereyi de düzenleyen Kerbeia nakibüleşrafı dışında, sırasıyla
tekkenişin-i imam Hüseyin ve tekkenişin-i Necef-i eşref oldukları yazılı olan ve
d^de unvanlı iki şahsın daha adı geçmektedir. Burada atıfta bulunulan, Kerbe-
la'daki Hz. Hüseyin türbesinin ve Necef de Hz. Ali'nin türbesinin civarlarında va-
rolan Bektaşi dergâhlarının tekkenişinlikleridir. Bu iki şahsın imzası, gene Seyit
Bektaş adına Kerbela'daki Bektaşi dergâhında düzenlenmiş olan hiiafetnamede
de geçmektedir. Hilafetnamenin altındaki üçüncü imza ise Bağdat'ta bulunan Şa-
hin Baba tekkesinin postunda oturan şahsa aittir. Sinemilli örneğinde olduğu gi-
bi, Alevi dedelerin ellerinde bulunan seyitlik şecereleri ve icazetnamelerin hemen
tümünün kaynağı Kerbela'daki nakibüleşraflık kurumu ve Irak'ta Şiiler ve Alevi-
lerce kutsal sayılan yerlerde kurulmuş olan Bektaşi dergâhlarıdır. Literatürde he-
nüz gereken ilgiyi görmemiş olan Irak topraklarındaki bu Bektaşi dergâhları ve
bu dergâhlar ile Anadolu'daki Alevi ocakları arasındaki ilişkilerin bazı araştırma-
cıların düşündüğü gibi 19. yüzyılda Nevşehir merkezli Çelebi Bektaşileri ile ku-
rulmuş bağlantılar ile başlamadığını ve çok daha geriye gittiğini göstermeleri açı-
sından bahsi geçen belgelerin son derece önemli olduklarını belirtmekle yenitip,
konunun daha ayrıntılı bir tartışmasını başka bir çalışmamıza bırakıyoruz.
(76)

Seyit Bektaş Kerbela'dan döndükten sonra adına çıkarttığı seyitlik belgesini
Darende ve Maraş'taki kadılara da onaylatmıştır. Bu, yeni çıkartılmış olan bir se-
yitlik şeceresinin yaşanılan yerdeki resmi görev
lilerce de kabul edilip kayda geçi-

(75)  İbrahim Sinemillioğlu, 2005 yazı.

(76) Yakında yayınlanacak başka bir makalemizde bu konuya nispeten daha ayrıntılı değinil-
miştir; bkz. Ayfer Karakaya-Stump, "Kızılbaş, Bektaşi, Safevi ilişkilerine Dair 17. Yüzyıldan Yeni Bir
Belge (Yazı Çevirimli Metin-Günümüz Türkçesi'ne Çeviri-Tıpkıbasım)," Journal of Turkish Studi-
es/Türklük Bilgisi Araştırmaları,
sayı 30-H, 2006.

rilmesi için yapılmış sıradan bir işlem olabileceği gibi farklı boyutları da haiz ola-
bilir. Bu açıdan ilk akla gelen, özellikle 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı devletinin
sahte seyitlere karşı girişmiş olduğu mücadelenin parçası olarak bir dönem istan-
bul'daki nakibüleşraf dışında yerel otoritelerin yeni seyitlik şeceresi vermesini ön-
lemeye çalışmış olmasıdır.
(77) Dolayısıyla kısmen böyle bir kaygıyla kadıların şe-
cerenin geçerliliğini onaylaması istenmiş ve bu işlemi yapan kadılar da gene bu
kaygıyla müftüden şecerenin geçerli olup olmadığına dair fikir sormuş olabilir.

IV) -1700 Öncesi Sinemilliler ve Sinemilli Adının Kökeni

Yukarıda dökümünü verdiğimiz Kantarma kaynaklı belgelerden Sinemilli-
ler'in 1700 öncesi tarihine dair herhangi bir veri elde edemiyoruz. Bu begelerde
Sinemilli tekkesi ve aşiretinden bahsedilmesine rağmen, bir şahıs adı olarak
Sultan Sinemil/Sinemilli ismine rastlamamamız özellikle dikkat çekicidir. Sultan
Sinemil adının geçtiği yazılı belgeler, aşağıda daha ayrıntılı tartışacağımız Erzin-
can kolundan gelen icazetname ve Divriği merkezli Kara Pir Bad ocağına ait da-
ha önce yayınlanmış bir şecereden ibarettir.
(78) Bunlar dışında Sinemilli adının
kökenine dair bazı sözlü gelenekler vardır. Bunlardan yazıya geçirilmiş en eski-
si İngiliz Binbaşı Noel tarafından kaydedilmiştir:

"Aksu Vadisi'nden (Kürtçe'de Abe Spi) yukarıya tırmanarak, Hasan Ağa Sa-
rayı diye bilinen ve Sinemilli aşiretinin iki reisi olan Tapu Ağa ve Asaf Ağa'nın
kışları kaldıkları köye vardık. Sinemilli sözcüğünün kökenine ilişkin hikaye şöy-
le anlatılır:

'Altı yüzyıl önce Harput'un gümüş madenlerinden buraya göçettik. Orada ha-
mile olan bir genç kız yaşamaktaydı. Onu canlı canlı gömdüler. Kapatıldığı ka-
birde (Kürtçede Sin) çocuğunu doğurdu ve onu emzirdi. Sonunda yoldan geçen
birisi, bebeğin ağlamasını duydu ve mezarı açmak için adam topladı. Çocuk bü-
yüdü ve 'Mezardan gelenler' (Sinemilli) diye anılan aşiretin kurucusu oldu.'"
(79)

Sinemilliler'in Maraş ve Erzincan'a göçmeden önceki vatanlarının Harput ol-
duğunu bu sözlü gelenek de teyit etmektedir. Buna ek olarak, göç edilen yerden
bahsedilirken bölgedeki Keban-Ergani madenlerine atıfta bulunulması, aşiretin

(77) Rüya Kılıç, Osmanlı Deoleti'nde Seyyidler oe Şerifler (XIV-XVL Yüzyıllar), Hacettepe
üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, doktora tezi, 2000, sf. 65-66; bu tez yakın zamanda kitap ola-
rak da basılmıştır,
Osmanlıda Seyyidler oe Şerifler (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2005), ancak bu ma-
kalenin hazırlanma sürecinde kitabı görme imkanımız olmamıştır.

(78) Bu iki belge dışında, dipnot # 3'de belirttiğimiz gibi, h. 1338/ m. 1920 istinsah tarihli bir
yazmanın ketebe kaydında da "Sultan Sinemilli" adı geçmekteyse de burada daha ziyade bir ocak
adı olarak kullanılmıştır ve bir şahıs olarak Sultan Sinemilli'nin soyağacma dair herhangi bir bilgi
yoktur.

(79) "Binbaşı Noel'in Günlüğünde Orta Anadolu Kürtleri-6," çev. Huri Tuşik Özkurt, Heoi Ga-
zetesi,
sayı: 77, 25 Nisan-1 Mayıs 1998'den aktaran Munzur Cem, "Bozuk bir plağın tekrarı: Alevi
Kürde kimlik  yaması,"  "http://www.demanu.com.tr/kovaradeng/arsiv/sayi58/yazi JD5_munzur-
cem.htm"
ttp://www.demanu.com.tr/kovaradeng/arsiv/sayi58/yazi 05 munzurcem.htm.  Bu sözlü

blrssüre bu madenlerle ilgili devletçe verilmiş bir görevi ifa etmiş olabileceği ola-
sılığını akla getirmektedir. Anlatıda Sinemilli adındaki "sin" kelimesinin Türk-
çüdeki sözlük anlamıyla, yani "kabir, mezar" anlamıyla açıklanmış olması da
cBkkat çekicidir. Bu açıklama Harput-Piran'daki Sultan Sinemilli türbesinin anısıy-
ü bağlantılı olsa gerek. Ancak "sin" kelimesi söylenen manada alınsa bile, Sine-
mllil adından "mezardan gelenler" şeklinde bir anlam çıkartmak olası değildir.
(80>
Sinemilli adının kökeni hakkında Sinemilli kaynak kişilerce verilen diğer bir
acıklıma ise şöyledir:
(8I) Ocağın/aşiretin kurucusunun gerçek adı Sinan'dır. An-
cak Kürtçe'de isimlerin ilk hecesine kısaltılarak (ve çoğu zaman sonuna da "o"
ejd getirilerek) kullanılması yaygındır. Dolayısıyla Sinemilli bileşik sözcüğünün
ikinci kısmı bu Sinan adının ilk hecesi olan "Sin"den gelmektedir.
(82) Kelimenin
(kinci kısmı ise "Milli"dir. Dolayısıyla Sinemilli, "Sin-i Milli" yani "Mil'li Sinan"
anlamına gelmektedir. Aynı kaynak kişiler buradaki "Milli"nin, muhtemelen adı

geleneğin Erzincan'da Sinemilli bir dededen dinlediğim başka bir versiyonuna göre, Sultan Sinemilli
daha memeden kesilmeden annesini kaybeder, ancak bir keramet göstergesi olarak ne zaman meme
eWnek istese annesinin yattığı mezar açılır ve o içine girip annesinin memesinden emermiş. Görül-
düğü gibi burada Sinemilli adının kökenine dair herhangi bir çıkarım söz konusu değildir, sadece Sul-
tan Sinemilli'nin kerametine işaret edilmektedir;
Ali Özgöz Dede, 2002 yazı. Benzer bir doğuş efsa-
* nişine Köroğlu hikayelerinin bazı varyantlarında da rastlanmaktadır. Hatta bu varyantlarda hikayenin
kahramanının adı "mezarda ölü bir kadından olma ve mezardan doğan" anlamında "Guroğlu" şeklin-
de geçmektedir; bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Fikret Türkmen, "Köroğlu Hikayelerinin Yayılma Sahaları
ve Menşe Meselesi," Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi, İstanbul, 23-28 Eylül 1985,
Tebliğler, II. Türk Edebiyatı (İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1988) sf. 555-565.

(80) Sinemilli kaynaklarımıza göre böyle bir çıkarım Kürtçe'de de mümkün değildir.

(81) Bana bu açıklamayı en sistematik olarak yapan kişi İbrahim Sinemillioğlu'dur, özel görüş-
me kayıtları, 2005 yazı.
Aynı açıklama yakın zamanda yazıya da geçirilmiştir, bkz. İbrahim Sinemil-
Koğlu, "Sinemilli Cemaati Hakkında Birkaç Söz".

{82) Asaf Koçdağ'ın aktardığına göre, eskiden Kantarma dedeleri "Sultan Sinan" adlı bir türbe-
den söz eder ve kendilerinden de "Sinan Sultan oğullarıyız" diye bahsederlermiş;
özel görüşme not-
ları, 2002 yazı.
Keza Piran'm Akgömlek köyünde görüştüğümüz bazı kişiler de türbede yatanın Sinan
adında bir zat olduğunu söylemişlerdir; Piran'daki özel görüşme kayıtları, 2002 yazı.
Ancak 1996
yûmda
Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yaptırılmış olan bir araştırmaya dayanılarak hazırlanmış Türki-
ye'deki türbeleri içeren listede Harput'ta Sinan veya Sinemilli adını taşıyan bir türbe yoktur. Bu liste-
ye göre Türkiye genelinde Sinan adını taşıyan bir zata atfedilen altı türbe vardır, ancak Giresun'daki
bîri dışında tümü Batı Anadolu'dadır; Abdülkadir Sezgin, "Eren ve Evliya Kavramının Dini Tarihi Folklorik
İzahı ve Eren İnancı üzerine Düşünceler," /. üluslarası Türk Dünyası Eren oe Eoliyalar Kongresi Bildirileri, 13-16 Ağustos 1998, Ankara (Ankara, 1998) sf. 472-508. 2002 yazında biz yöreyi
ziyaret ettiğimizde, türbeye giden yolda üzerinde "Akgömlek Köyü, Ziyaret" yazılı bir tabela dışında
türbe yakınında herhangi bir tanıtıcı yazı veya tabela yoktu, ancak 2005 yazında burayı ziyaret eden
İbrahim Sinemiliioğlu türbenin girişinde şöyle bir tabela ile karşılaşmıştır: "TC Şeyhmir Efendi Türbe-
si. Şeyh Ahmet'in oğlu Aslı Ürdünlüdür. Maraşal olarak Miladi 851 Hicri 1426 da bir çatışmada 35 ar-
kadaşıyla Keban Piran Hozin köyünün iki dağ arasında şehit olmuştu. Akabe vefatı 14 asırdır. Hasa-
noğlunun Kardeşidir. Ruhuna fatiha. Delilik ve çocukları olmayanlara iyi geldiği söyleniyor. Not: Mumyakmak ip bağlamak toprak almak dinimizce Haramdır. Araştırmacı Recep Yılmaz CîSM 0535 336 01
40," [düzeltme yapılmadan aynen aktarılmıştır] Köyde görüştüğü kişiler İbrahim Sinernillioğlu'na
bu tabelanın yakın zamanda yörenin tarihini araştıran biri tarafından asıldığını söylemiştir.

Kürtçe'de "Mılli/Mılan" olarak telafuz edilen aşiret ile bağlantılı olduğunu düşün-
mektedir. Harput'la sınır olan Çemişgezek sancağının 16. yüzyıldan kalma tahrir
defterlerinde adı Milli veya Millili şeklinde kaydedilmiş olan bir aşiret vardır ve bu
tahrirlere göre sancağın o tarihteki en büyük aşiretidir.
<83) Aynca Harput kadı sicil-
lerine göre, Çemişgezek'in de içinde bulunduğu sınır bölgelerden Harput sancağı-
na XVII. yüzyılın ortalarına kadar önemli oranda nüfus akışı olmuştur.
(84> Bu dö-
nemde Çemişgezek'den Harput'a göçenler arasında Milli/Millili aşiretine mensup
gruplar olmuş olabilir. Gerçekten de 16. yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan Har-
put tahrirlerinde Millü/Millilü adında bir köyün ve bir mezranın kayıtlı olduğunu gö-
rüyoruz.
(85> Aynı yer olup olmadığını bilememekle birlikte, günümüzde Piran bel-
desini oluşturan köy veya mezralardan birinin eski adı da Milyanlı'dır.
(86) Erzincan'lı
Sinemilli bir dedenin, Elazığ'daki talipleri arasında Milli aşiretine mensup bir gru-
bun varlığından bahsetmiş olması da gene bu bağlamda öne
mlidir.(87) Bütün bun-
lar, ilk Sinemilliler'in Milli adında daha büyük bir aşiretten kopmuş veya onlarla bir
şekilde bağlantılı bir topluluk olduğunu kanıtlamasa bile olasılık dahiline sokmak-
tadır^
88' Eğer bu tez ve yukarıda Sinemilli adıyla ilgili yapılan açıklama doğru ise,
bu kopuşta ve bağımsız bir Sinemilli kimliğinin oluşumunda Sinan adında ermiş
bir kişinin anahtar rolü oynamış olması kuvvetle muhtemeldir.

Peki kimdir bu Sultan Sinemil veya Sultan Sinemilli? Sinemilli dedelerden

(83) Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Bası-
mevi, 1999) sf. 77.

(84) Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566) (Ankara: Türk Tarih Kuru-
mu Basımevi, 1989) dipnot 269b, sf. 85.

(85) age. sf. 82, 97, 161,236.

(86) Bu bilgi, ibrahim Sinemillioğlu'nun 2005 yazında Piran'a yaptığı gezide derlediği notlardan
alınmıştır.

(87) Ali Özgöz Dede, 2002 yazı.

(88) Sinemilliler'in kökenlerini Milli aşireti ile Hişkilendirmeleri yeni değildir: İngiliz M. Sykes,
merkezi Ürfa-Viranşehir'de olan bu aşiretler konfederasyonunun 19. yüzyıl sonlarındaki meşhur reisi
ibrahim Paşa'nın devlet tarafından arandığında Sinemilliler arasında saklandığını ve Sinemilli bir ağa-
nın da kendilerini köken olarak Milli aşiretine bağladığını İbrahim Paşa'ya dayanarak kaydetmekte-
dir; Mark Sykes,
The Caliphs' Last Heritage: A Short History ofthe Turkish Empire (Londra: Mac-
millan and Co., 1915) sf. 322. Ancak böyle bu düşüncenin ortaya çıkışı, o dönemde İbrahim Paşa'nın
yükselişi ile ilgili de olabilir; bu yıllarda kendini Milan konfederasyonuna bağlayan aşiretlerin sayısın-
da artış olduğu konusunda bkz. Martin van Bruinessen,
Agha, Shaikh and State: The Social and Po-
litical Structures of Kurdistan
(London: New Jersey: Zed Books Ltd., 1992) sf. 5
8. Sünni olan bu
Ürfa-Viranşehir merkezli Milli/Milan mensupları dışında, Karabağ'da "Alevi Kürtlerin Milan boyundan"
grupların yaşadığını ve bunlara nispetle bu bölgede Aleviler'in genel olarak "Milliler" olarak anıldığı-
na dair bkz. Nejat Birdoğan,
Anadolu'nun Gizli Kültürü Aleoilik (Hamburg Alevi Kültür Merkezi Ya-
yınları, 1990) sf. 207. Maraş Sinemillileri arasında söylenen, "Aslım Karabağlfdır" dizesi ile başlayan
türkü de bu açıdan ilginçtir, ibrahim Sinemillioğu, 2005 yazı; bu türkü Elazığ yöresind
e de bilin-
mektedir, bkz. 
http://www.elaziz.net/musiki/kurdilihoyraLhtm" http://www.ela2.vz.net/musi-
kj/kurdttİhoyratMm.
Sinemilliler ile Milli aşireti arasında bir bağlantı olabileceğine işaret eden tüm
bu dağınık bulgulara dair kesin bir sonuca varmak için bu konuda daha derinlemesine bir araştırma
yapılması gerektiği açıktır.

bize ulaşan ve bizzat inceleme olanağı bulduğumuz belgeler arasında bir şahıs
adı olarak Sultan Sinemil adının geçtiği tek yazılı belge, yukarıda zikrettiğimiz
Erzincan kolundan gelen icazetnamedir. Elimizdeki nüshası Kerbela'daki Bek-

; ^dergâhında h. 1265/ m.1848 tarihinde istinsah edilmiş, ana metni Arapça
olan bu icazetnamenin ilk düzenlenme tarihinin daha eski olduğunu metnin so-
nuna Türkçe olarak eklenmiş şu nottan anlıyoruz: "Şecere-i atik fevt olduğu
acilden bu suret-i cedid tesvid olundu. Lafzanbelafz olup ziyade ve noksan olun-
madı..*', icazetnamenin altına adları yazılmış ve unvanlarından hepsinin de Ker-
bela'daki Bektaşi dergâhında görevli olduğu anlaşılan kişiler
icazetnamenin ilk

, çıkarılışına değil, 1848 yılında aslına uygun olarak temize çekildiğine şahitlik et-
crVış olmalıdır.
(89) Sultan Sinemil'in adı, bu şahitleri takip eden ve gene Türkçe
olarak yazılmış bir paragrafta şöyle geçmektedir: "Sahib-i hazihi eş-şecere Es-
Seyyîd Şeyh İbrahim ibn-i Şeyh Hasan Sultan Sinemil evladlarından olduğu sa-
bit olunup işbu mahalle kayd ve sahh u şerh virildi..". Burada adı geçen Şeyh
Hasan oğlu Seyit Şeyh İbrahim, eski icazetnameyi 1848'de yeniden kopyalatan
kişi değil, orijinal şecerenin sahibi olmalıdır, zira Arapça ana metinde de icazet-
namenin sahibi olarak bu kişinin adı geçmektedir ve ona ait şu kısa soy ağacı
verilmektedir: Seyit ibrahim, onun babası Seyit Hasan, onun babası Şeyh Na-
zar(?), onun babası Şeyh Zenun(?), onun babası Hayran Abdal. Görüldüğü gi-
bi, orijinal Arapça metinde verilen Seyit İbrahim'e ait soy şeceresinde Sultan Si-
nemil'in adı geçmemektedir. Yani Sultan Sinemil adını içeren Türkçe not icazet-
nameye 1848 yılında temize çekildiğinde eklenmiş olmalıdır.
(90> Acaba aile son-
radan mı Sultan Sinemil/li evlatları olarak tanınmaya başlandı ya da Sultan Si-
nemil soy ağacında adı geçen şahıslardan birinin, mesela Hayran Abdal'ın bir
diğer ismi olabilir mi? Bu konuda şu aşamada kesin bir şey söyleyemi
yoruz.

Bu Türkçe notta belgeden "şecere" olarak bahsedilmesi ve ailenin Sultan Si-
nemil evlatlarından olduğunun belirtilmiş olması, 1848 yılında temize çekildiğin-
de bu belgenin artık bir icazetname olarak değil de bir soy şeceresi olarak önem-
sendiğine ve işlev gördüğüne işaret ediyor. Ana metinde Seyit İbrahim'in soy ağa-
canın verildiği satırların aralarına, belki gene 1848'de belki daha ileri bir tarihte,
çok muhtemelen ailenin sonraki kuşaklarına mensup şahıslara ait başka isimle-

(89) Bu kişilerin adları ve unvanları, Kerbela Tekkesi nakibi Ahmet Baba, İmam Hüseyin (Tek-
kesi) postnişini Seyit Ahmet Dede'nin oğlu Seyit Muhammed Taki, Kerbela Tekkesi çerağcısı Ali
Baba, Kerbela Tekkesi kahvecisi AH Baba ve Kerbela Tekkesi meydancısı Derviş Ali Baba olarak
verilmiştir. Metni istinsah eden katip ise adını, Şeyh Kasım oğlu Şeyh Musa olarak kaydetmiştir.

(90) Belgenin en sonuna bu Türkçe not ve ketebe kaydını takiben çekilen bir çizginin altına,
Sünni Müslümanların kabul ettiği şekliyle ilk dört halifeyi zikreden, çok muhtemelen sonradan ve
başka bir elle eklenmiş olan bir paragrafın varlığı dikkat çekmektedir. Sahiplerinin Alevi olduğu
kesin olan belgemizdeki bu paragrafın varlığını korunma amaçlı bir tür takiye olarak yorumlamak
gerekmektedir.

rin de eklenmiş olması bu değerlendirmeyi desteklemektedir/90 Ayrıca bir Bekta-
şi dergâhında yenilenmiş olmasına rağmen, belgenin orijinalinin bir Vefai icazet-
namesi olması Sinemilli dede ailelerinin kökeni hakkında üzerinde durulması ge-
reken çok önemli bir veridir. İcazetnamede verilen bilgiye göre, Seyit İbrahim'in
dört kuşak öncesinden atası olan Hayran Abdal, Seyit Muhammed adlı bir şahıs-
tan el alarak Ebü'1-Vefa Tacü'l-Arifin'in tarikatına, yani Vefailik'e intisab etmiştir.
İcazetnamede, adı geçen Seyit Muhammed'in Ebü'l-Vefa'ya kadar olan tarikat sil-
silesi de verilmiştir. Anadolu'daki serüveni hakkında halihazırda son derece sınır-
lı bilgiye sahip olduğumuz Vefailik tarikatının Alevi ocaklarının tarihi açısından
önemi henüz yeni yeni anlaşılmaya başlamıştır.
<92) Konunun ayrıntılı bir tartışma-
sı bu makalenin maksadını aşacaktır. Ancak Sinemilliler ile doğrudan bağlantılı
olması nedeniyle, Sinemilli taliplerinin mürşit ocağı olan Ağuiçenler'in de ellerin-
deki yazılı belgelerde köken olarak Vefailik ile, hatta soy olarak bu tarikatın kuru-
cusu Ebü'1-Vefa Tacü'l-Arifin ile ilişkilendirildiklerini belirtmeliyiz.
<93) Bu durum,
iki ocak arasında günümüzde devam eden hiyerarşik ilişkinin Vefai bağlantısı et-
rafında oluşmuş tarihsel kökenlerinin olabileceğini düşündürmektedir. İçinde "Si-
nemi!" adı geçen diğer yazılı belgenin çevirisini Nejat Birdoğan "Kara Pir Bad'ın
Soy Ağacı" başlığı altında yayınlamıştır
(94) Miladi 1248 veya 1256 tarihinde dü-
zenlendiği söylenen bu belgede, Necef te "İmam Hüseyin'in u
luluk ve yoksulluk

(91) Hem küçük yazıldıklarından hem de belgenin elimizdeki fotokopisinde bu satırlar net çık-
madığı için okumakta güçlük çektiğimiz bu isimler görülebildikleri kadarıyla şöyledir: "Ve Seyyid
Hasan ve Seyyid Veli Muhammed ve Seyyid Halil ve lehu veled Seyyid Ali ve es-Seyyid İsmail ve
lehu veled Abuzer Gaffar ve lehu veled Seyyid Bektaş."

(92) Bu durum bir yandan Alevilik tarihine yönelik çalışmaların halen önemli oranda günlük
siyasi kaygıların gölgesi altında yapılıyor olması, öte yandan da literatüre geçmiş ilgili kaynakların
azlığı ve dolayısıyla tarihçilerin konuya gösterdikleri yetersiz ilginin bir sonucudur. Oysa Vefailik
sadece Alevilik tarihi açısından değil, tüm Anadolu islam tarihi ve erken dönem Osmanlı tarihi
açısından son derece önemli bir konudur; bu hususta bkz. Ahmet Yaşar Ocak, "Türkiye Dini-Sos-
yal Tarihinde Vefaiyye Meselesi,"
Bursa'da Dünden Bugüne Tasaoouf Kültürü, yayıma hazırlayan
Ramis Dara (Bursa: Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınlan, 2002) sf. 121-122 (ancak bu
yayında sadece kitaba konu olan konferansta sunulan bir bildirinin kısa özeti yer almaktadır); Ah-
met T. Karamustafa, "Early Sufism in Eastern Anatolia,"
Classical Persian Sufısm from its Origins
to Rumi
(Londra: New York: Khaniqahi Nimatullahi Publications, 1993) sf. 175-198.

(93) Ağuiçenler'in Tunceli kolundan gelen bir belgeyi ve gene bu ocakla bağlantılı Malatya-Ar-
guvan, Mineyik (yeni adı Kuyudere) köyünden İmam Zeynel Abidin'li dedelerin belgelerini araştır-
macı Nejat Birdoğan günümüz Türkçe'sine aktararak yayınlamıştır; bkz. Nejat Birdoğan,
Anadolu
oe Balkanlarda Aleoi Yerleşmesi: Ocaklar-Dedeler-Soyağaçlar (istanbul: Mozaik Yayınlan, 1995;
birinci basım, 1992) sf. 261-265 ve 205-221. Bu ikinci grup belgenin çevirisi ayrıca Kureyşanlı Sey-
yid Kekil, Peygamberler ile Seyyidlerin Şecereleri oe Aşiretlerin Tarihi (Köln, tarihsiz)'de de var-
dır. 
Bunlar dışında, henüz yayınlanmamış, ama bizzat inceleme fırsatı bulduğum Ağuiçenler
ocağının muhtelif kollarından gelen bir grup başka belgede de bu Vefailik bağlantısı açıkça görül-
mektedir. Bu belgelerin ayrıntılı bir değerlendirmesi Alevi ocakları ile ilgili hazırlamakta olduğum
doktora tezimde yer alacaktır.

(94) Nejat Birdoğan, Anadolu oe Balkanlarda, sf. 222-235.

tarikatına göre" dervişlik cübbesi giyindiği belirtilen Şeyh Hıdır adında bir şahsa
jŞft soy ağacı verilmiştir. Bu soy ağacına göre Sinemil, Şeyh Hıdır'ın yedinci gö-

İ Kekfcerı atasıdır. Şecerede ilgili bölüm şöyledir: "Hz. Şeyh, bilgin, olgun ve etkin
Şeyh Rüştü oğlu Hıdır, Bayram oğlu Rüştü, İlyas oğlu Bayram, Isa oğlu Ilyas, Mu-

jjhammed oğlu Isa, Ali oğlu Muhammed, Sinemil oğlu Ali, Samed oğlu Sinemil..".
Ancai Şinemirin babası Samed'den sonra soy ağacında bir kopukluk vardır ve

:\RHât>lp oğlu Ahmet.." şeklinde devam etmektedir. Bütün olarak bakıldığında son
derece karışık ve uzun olan bu belgenin - ki aslında farklı tarihler taşıyan bir de-
ğîjislrden fazla belgeyi içermektedir - orijinalini görme olanağımız olmadığından

^Birdoğan tarafından verilen çevirinin doğruluğunu kontrol edemediğimiz gibi, bel-
genin farklı bölümleri arasındaki bağlantıyı da tam olarak tespit edemiyoruz. Ay-
nca burada geçen Sinemil'in, Sinemilliler'in atası kabul edilen Sultan Sinemil ile
aynı kişi olması, adın özgünlüğü dolayısıyla çok muhtemel olsa bile kesin bir ve-
ri olarak kabul edilemez. Dolayısıyla Kara Pir Bad ocağına ait bu belge(ler) hak-
kında, onlarda da açıkça bir Vefai bağlantısına işaret eden bölümlerin olduğunu
kaydetmenin ötesinde bu yazımızda ayrıntılı bir değerlendirmeye girmiyoruz.

V) Smemilliler'de Ocak-Aşiret Bütünleşmesi

Alevi cemaatlerin iç örgütlenme modeli, Ehl-i Beyt soyundan geldiğine ina-
nılan ve "ocak" olarak adlandırılan
dede aileleri ile belli aşiret, köy veya aile
grupları arasında kurulmuş olan pir(dede)-talip ilişkisi temeline dayanır. Genel-
likle bu ocakların, onları talip gruplarından ayıran ve soyundan gelindiğine inanı-
lan bîr ermiş zata atfen verilmiş isimleri vardır. Mesela Derviş Cemaller, Tunceli
havalisindeki Şeyh Hasanlı aşiretlerinin piridir veya Şah Ibrahimliler ocağının
özellikle Malatya yöresindeki birçok köyde talipleri vardır. Oysa Sinemilliler ör-
neğinde hem talip konumundaki aşiret mensupları hem de onların piri olan de-
deler aynı adla anılırlar. Ayrıca Sultan Sinemil/li tüm Sinemilliler'in ortak atası
olarak kabul edilir; aşiret içindeki dedesoylu olup olmama ayrımı ise "dedelik Ka-
lenderler kolunda kalmıştır" söylemiyle açıklanır. Dolayısıyla Sinemilliler'de - ve
aslında başka örneklerde de - rastladığımız bu ocak-aşiret bütünleşmesi Alevi-
ler'deki "ideal" iç örgütlenme modeline en azından ilk bakışta ters düşer. Aynı
soydan gelen, ama çeşitli nedenlerle dedelik yapmayan veya yapamayacağına
kai*ar verilen kişilerin zamanla bu unvanlarını da tamamen kaybetmiş olmaları ih-
timal dahilinde olsa da mevcut durumu açıklamak için yeterli değildir. Ocak ve
aşiret kimliklerinin iç içe geçtiği kimi diğer örneklerde, bu iç içe geçmişliğin bir
dede ocağının zamanla talibi olan aşiretin adıyla anılması sonucu oluştuğunu gö-
rüyoruz. Mesela Şadıllı dedeleri, aslında merkezi Elazığ-Karakoçan'a bağlı Deli-
kan (yeni adı Üçbudak) köyünde bulunan Cemal Abdal/Seyit Nuri Cemaleddin
ocağına mensuptur, fakat taliplerine yakın olmak için Elazığ'dan Gümüşhane-Şi-
ran'a ve oradan da Erzincan-Refahiye'ye göçmüşlerdir, ocakları da zamanla o

bölgedeki ana talip grubu olan Şadıllı aşiretinin adıyla anılmaya başlamıştır. An-
cak Sinemilliler örneğinde bunun tam tersi bir sürecin işlemiş olması, yani bir
ocak adının genişleyerek bir aşiret adını almış olması yukarıdaki değerlendirme-
lerimiz ışığında çok daha muhtemel görünmektedir.

Her şeyden önce elimizdeki tüm verilerin işaret ettiği, bağımsız bir Sinemilli
kimliğinin ortaya çıkışının Harput yöresinde meydana gelmiş bir vaka olduğudur.
Bu süreci tam olarak tarihlendirmemiz zor olmakla birlikte, 1700'ler öncesine git-
tiğini kesin olarak söyleyebiliriz. Aşiretlerin kalıcı sosyal organizasyonlar olmadı-
ğını, belli bir tarihte aynı soydan veya farklı soylardan gelen kişilerce kurulup, za-
manla çeşitli sebeplerle dağıldıklarını veya tamamen yok olduklarını ve yerlerine
aynı şartlarda yenilerinin oluştuğunu biliyoruz. Bu durumda ilk Sinemilliler de ya
(belki Milli adında) daha büyük bir aşiretten kopmuş veya ta baştan farklı köken-
den gelen kişilerden oluşmuş bir gruptur. Ama her halükarda, bağımsız bir Sine-
milli kimliğinin oluşumunu tetikleyen temel mekanizmanın, aşiretin isim babası
olan Sultan Sinemil/li adlı zata manevi anlamda bağlanmayla ilintili olması göre-
bildiğimiz kadarıyla en kuvvetli olasılıktır. Diğer bir deyişle, bu zatın kurucusu ol-
duğu ocağa bağlanan bir talip grubu zamanla aynı ocağın adıyla anılan bağımsız
bir aşiret kimliği kazanmıştır. Ocağın kurucusu, aşireti oluşturan grup veya grup-
ların kendi içinden çıkıp zamanla manevi otorite kazanmış bir aileden olabilece-
ği gibi, dışarıdan gelip zamanla aşireti oluşturan gruplarla kaynaşmış bir aileye
de mensup olabilir. Elimizdeki belgelere göre, bu ailenin ocak statüsünü kazan-
masında Vefailik bağlantısının anahtar rolü oynamış olması muhtemeldir. Ancak
seyit kimlikleri veya başka bir nedenle zaten böyle bir manevi otoriteye sahip
olan ocak mensupları daha sonradan Vefailik'e intisab etmiş de olabilir. Doğu
Anadolu'daki diğer birçok ocakta olduğu gibi, zamanla bu Vefailik bağlantısı
unutulmuş ve İrak'taki Bektaşi dergâhları ile bağlantılar önem kazanmıştır.
(95>
Eğer bu savımız doğruysa, Harput'tayken Sinemilli ocağına bağlılık ile Sinemilli
aşiretine mensubiyet arasında herhalde tam bir örtüşme vardı. Ancak zamanla,
bilhassa göçler sonucu bu durumda belli oranda kaymalar olmuştur. Öyle
görünüyor ki Sinemilli ocağına bağlı dedeler, özellikle kısa bir süre kaldıkları
Malatya-Akçadağ'da ve sonradan yerleştikleri Maraş ve Erzincan'da kendilerine
yeni talipler edinmişler ve bu yeni talip gruplarından bazıları kendi bağımsız aşiret
kimliklerini korurken, Şemsikan ve Haydaran gibi diğerleri de zamanla Sinemilli
aşireti ile bütünleşmişlerdir. Bütün bu yakınlaşma ve bütünleşmeler de zamanla
Sinemilliler'in sözlü geleneklerine yansımış, farklı bölgelerdeki anlatımların kıs-
men de olsa farklı şekillenmesine yol açmıştır.

(95) Alevi ocakzade dedelerin Vefailik ile Bektaşilik arasındaki ilişkiyi geçmişte nasıl algıladık-
ları konusunda herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Ancak son yıllarda su yüzüne çıkmaya başlayan
Alevi dedelerin ellerindeki belgeler bize Vefailik, Bektaşilik ve Yesevilik arasındaki ilişkilerin yeni
baştan ve ideolojik önyargılardan arınmış bir şekilde ele alınmasının ne kadar gerekli olduğunu gös-
termektedir.

 

Belge 1 ve 2_resize

Belge 3 ve 4_resize

Belge 5 ve 6_resize

Belge 7 ve 8_resize

Belge 9 ve 10_resize

Belge 10a ve 10b_resize

Belge 11 ve 12_resize

Belge 13 ve 14_resize

Belge 15 ve 16_resize

Belge 17 ve 18_resize

Belge 19 ve 20_resize

Belge 21_resize

Belge 22 ve 23_resize

Resimler 1 ve 2_resize

Resimler 3 ve 4_resize