Bu Sayfada Ornek Olsun Diye jenoside Katilmis Bazi “taninmamis ilginc” soykirim uygulayicilarini vermeye calisacagiz Eymurun babasinin Ketliama katildigini yazmasi ve bu fotograflari vermesi bir istihbaratci icin ilginc bir olay..
Kaynak: http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=114
|
|
M.Eymurun babasi Mazhar Eymur Jenoside katilmak icin istanbulda yolda.. bakiniz asagidaki yazi...
|
Eymurun babasi Mazhar Eymur at ustunde munzur suyunu gecerken..
|
|
Mazhar Eymür
Babam Mazhar Eymür muhabere subayıydı. 25 Eylül 1900 tarihinde Yunanistan Serfice'de doğmuş, babası Orduyu Hümayun Serfice 11. Alay 1. Tabur Kolağası Sıtkı Efendinin 1903 yılında vefat ederek Selanik'te Honaç camii civarında defnedilmesi üzerine annesi ile İstanbul’a yerleşerek çocukluk yıllarını Kasımpaşa'da geçirmiş ve Kuleli Askeri Lisesine girmişti.
Askeri tahsilini ikmal etmeden daha 18 yaşındayken, 1 Ağustos 1918'de talimgaha alınmış, 1919'da asteğmen, 1920'de de teğmen olmuştu.
Bize ilk subay çıktığında, tüfeğin süngü takılmış boyunun kendisini geçtiğini anlatırdı.
Zor ve sıkıntılı bir gençlik çağı geçirmiş, ailesinin geçimini yüklenmişti.
24 Eylül 1921 ile 23 Ağustos 1923 yılları arasında İstiklal Harbine iştirak eden babam harbin bitiminde kırmızı şeritli “istiklal Madalyası” almıştı.
Babam 1925 yılında üsteğmen oldu. 1928 yılında Harbiye Mektebine devam etti ve 1929'da Harp Okulunu bitirdi. Aynı yıl Fen Tatbikat Mektebine giren babam 1930'da yüzbaşı rütbesine yükseldi.1932 yılında Fen Tatbikat Okulunu çok iyi derece ile ve 1'inci olarak bitirmiş, bir yandan da boş vakitlerinde elektrik şemaları çizip diğer aile fertlerine yardım ediyordu.
1936'da Ön yüzbaşı olan babam, 1938'de Kürt isyanına katıldı. Dersim Harekatı için İstanbul Haydarpaşa Garından ayrılırken arkadaşları ile toplu bir şekilde çekilen resmin arkasındaki tarih 25 Mayıs 1938'i gösteriyordu.
Yine resim arkalarına göre 27 Mayıs 1938'de Elazığ"da Fırat Lokantasında" 30 Mayısta Elazığ"da Çadırlı Ordugahta" 15 Temmuz 1938"de Pülür'de idi. Bu bölgede çekilen diğer resimlerin arkasında:
"'Kodi Deresi" Kodi Deresinden Pülür"ün görünüşü" Hozat Mezarlığı" Ovacık Mezarlığı" Pülür çocukları" yüzleri hep kapalı gezen Kürt kadın tipleri" dehalet eden bir kafile" Seyit Rıza'nın evi" Pülür"ün eski ağalarından Budala" Şam uşağı başlarından birkaç tip" Munzur suyundan geçerken" meşhur Dajık Baba'" gibi notlar düşülmüştü.
Babam 1940"da yarbay" 1949"da albay oldu" 1956 yılında sivil kadroya geçti.
Servis hayatı 1940 yılında Kırklareli'nde başlamıştı. Daha sonra İstanbul Merkez Şefliğinde görevlendirilmişti. 1943 ila 1946 arasında Erzurum"da bulunmuş" 1946 yılında tekrar İstanbul'a dönmüştü. İstanbul Merkez Şefliğinin Teknik Bürosundaki görevi iki sene kadar sürdü.
Riyaset Makamının2 "'Teknik Servis Şefliği'ni kurmak için görevlendirmesi üzerine 1 948 yılında taşındığımız Ankara'da “ben ilkokul çağlarındaydım.” Şehrin dışında" Kavaklıdere"de iki katlı bir binaya yerleştik.
Bugünkü MİT"in en büyük ünitelerinden biri olan Elektronik ve Teknik İstihbarat Başkanlığı'nın ilk nüvesi bu binada atıldı. Birinci katta iki-üç küçük odadan müteşekkil elektronik tamir ve imalat atölyeleri" idari bürolar" asker koğuşu" üst katta bizim ve memurların kaldığı lojmanlar" yanda kapalı bir garajdan müteşekkil ilk Teknik Servis.
İlkokul çağlarımın başları bu etrafı boş" yakınında kavak ağaçlarının arasından akan bir dere bulunan" arkası bağlık evin etrafında" ağaç üstlerinde" dere içinde askerlerin" memurların arasında ve köpeklerle oynayarak geçti. O tarihte babamın makam arabası olan sarı-kahve renkli jeep Steyşın arabaya binip oynamaya bayılırdım.
Daha sonra Amerika'dan sandıklar içinde gelen yepyeni 1948 model Playmouth “Kestirme”3 arabaları ise bir harikaydı. Zamanla etrafımıza binalar yapılmaya, yollar açılmaya başladı. Birkaç yıl sonra şimdiki Dedeman Oteline yakın daha büyükçe bir binaya geçtik. Burası dört katlı, kapalı altı-yedi arabalık garajı bulunan bahçeli bir apartmandı. Zemin katta erat koğuşu, oto tamir atölyesi ve marangozhane, giriş katında 3atölyeler, idari bürolar, birinci katta dinleme kısmı, tercümanlar, en üst katta kimsenin girmediği özel bir bölüm ve bizim oturduğumuz Lojman vardı.
Bu binada personelle birlikte faaliyet de artmıştı. Bir evvelki binadaki gibi burada da bir-iki Amerikalı çalışıyordu. Yeni yerimizde en büyük zevkim jeepleri ve diğer binek arabalarını kurcalamaktı. Artık çalıştırmasını ve bahçe içinde manevra yapmasını öğrenmiştim. Hatta bir tel parçası ile kontak anahtarı bulunan arabaları bile çalıştırmaya ve yavaş yavaş bahçe dışına çıkmaya başlamıştım. Yaşımın ve boyumun küçüklüğü, dışarıdan beni göremeyenlere araba kendi kendine gidiyor intibaını veriyordu. Babamdan çok korkmama rağmen bu hevesim ehliyet alana kadar devam etti. Babam, ciddi, onurlu, sert mizaçlı, duygularını belli etmeyen, dostluğuna güvenilen, ölçülü bir insandı. O tarihlerde Başbakan İsmet İnönü’nün bile iki tane sık sık arıza yapan siyah Opel marka makam arabası vardı. Sırayla bir o, bir diğeri gelir aşağıdaki bahçede tamir edilirdi. Babamın emrinde ise hepsi sivil plakalı son model binek otomobiller dahil altı yedi araba vardı. O, devlet malını gözü gibi korur, eski model jeep steyşından başka araca binmez, Ankara’nın o soğuk kış günlerinde kız kardeşlerimin ve benim, servis için aynı istikamete giden arabaya binmemize dahi müsaade etmezdi.
Babamı" resimleri hariç hiç üniforma ile görmedim. Çok iyi bir elektronik" elektronik ve mekanik uzmanıydı. Durmadan çalışır" çalışmaktan anneme ve bize bile fazla vakit ayıramazdı.
o tarihlerde çok yeni olan" ince tellere ses kaydı yapan büyük makaralı teyplerle" alıcı verici cihazlarla ve bir sürü aletle" gece yarılarına kadar didişir dururdu. Annem onu 4-5 kere çağırmasa yemek yemeği bile unuturdu. Zaman zaman çalışırken yanına gider" sağı solu karıştırır" prizlere teller sokar ve azar işitirdim.
Çok kuvvetli bir istasyondan Türkçe yayınlar yapılmaya başlanmıştı. İlk başlarda yayının nereden yapıldığı anlaşılamamış ve Türkiye içinde olduğu zannedilmişti. “Bizim Radyo'"4 adıyla komünist propagandası yapan bu yayın hemen hemen Türkiye'nin her yerinden dinleniyordu. Yayınların önlenmesi kuvvetli bir bozucu istasyon kurulması ile mümkün olabilirdi. Bu ise hem uzun bir zaman hem de bir hayli para gerektiriyordu.
Babam yoğun bir çalışmaya girdi. Bir-iki ay kadar sonra onun geliştirip çok ucuza mal ettiği bir aleti Türkiye’nin birçok yerine yerleştirdiler. Bizim Radyo artık dinlenemiyordu. Riya setin babamı ve personelini ödüllendirdiğini" babamın yanında çalışanlardan öğrendim.
Bazen yurt içi seyahatlere giden babam" zaman zaman da geceleri kestirme arabaları ile göreve çıkardı. Büyük bir zevkle arabaların hazırlanmasını seyrederdim. Annem böyle zamanlarda telaşlanır" merak içinde babamı pencerede beklerdi.
Annem Cemile H. Eymür (Gürel)" İstanbul"da büyümüş" zeki" görgülü" fedakar" daima babamın yanında yer alan" ailesine ve çocuklarına son derece düşkün tipik bir Türk kadınıydı. Bizleri iyi yetiştirebilmek ve okumamız için her imkanını seferber etti. Hala da en büyük düşüncesi" biz çocuklarıyız.
Babamın SSCB ve diğer demirperde ülkelerine, İsrail'e seyahatleri de oldu. Trenle gittiği SSCB seyahatinde iki kişi olduklarını ve münavebeli bir şekilde yemek yiyip uyuduklarını duymuştum. o tarihlerde nedenini bilmemekle birlikte sonradan bu seyahatlerinin Sefaretlere yerleştirilmiş mikrofonları tespit amacıyla olduğunu öğrendim. İleriki yıllarda onun yanında yetişmiş birçok personel bu görevi başarı ile devam ettirdiler. Annem, bir kez de gazetelerde babamla ilgili bir haber yayınlandığında hayli telaşlanmıştı. Türk gazetelerinin haberi Moskova mahreçliydi. Sınırı illegal olarak geçip SSCB'de faaliyet gösteren bir Türk casusu, telsizi ve diğer malzemesi ile birlikte yakalanmış, sorgulanıp mahkeme edildikten sonra asılmıştı. Adı geçen sorgusunda, kendisini yetiştirenin babam olduğunu belirtmişti. Gerçi isim biraz yanlış yazılmıştı ama annem bahsedilenin babam olduğunu anlamıştı. Kendi yetiştirdiği ajanın yakalanıp asılmasına çok üzülmüş olan babam bir nebze açıklamak mecburiyetinde kaldı. Ajan'ın bütün yakınları Rusya'da çalışma kamplarında öldürülmüştü. Sovyet rejimine karşı kinlendiği için ideolojik motifle hizmet ediyordu. Birçok kere sınırı geçip gelmiş, kendisine defaatle tembih edildiği halde lüzumundan fazla faaliyet gösterip riske girmiş ve yakalanmıştı. Babam, serviste şimdi birçoğu rahmetli olan yakın arkadaşları ile zaman zaman bir araya gelir sohbet ederlerdi. Bazen konuşmalarına kulak misafiri olurdum. Yine böyle bir akşam bir araya geldiklerinde hepsi üzüntülüydü. Servisten emekli olan bir tanıdıkları rahmetli olmuştu. Rahmetli olan şahıs o yıllarda geceleri bazı binalara girer, kasa açarmış. Bir seferinde, aylarca uğraşıp önce bahçedeki azgın kurt köpeklerini kendisine alıştırmıştı., sonuçta çıplak ayakla binaya girmeye başlamış. Köpekler de onun arkasında dolaşırlarmış. Ankara'nın o eski soğuk kış gecelerinde çıplak ayakları ile buzların üzerinde yürüyen bu isimsiz kahraman ölmüş, öldüğünde üzerinde birkaç kuruş para bulunmuştu. Ailesi muhtaç ve perişan haldeydi. Babam ve arkadaşları o gece onun beş parasız kalan ailesine nasıl yardım edeceklerini kararlaştırdılar.
Ankara Koleji'nin Kurtuluş Parkına bakan Lise 1 A sınıfında silah seslerini duyuyorduk. Yine Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültesinde çatışma vardı. Atlı Polis Birliği parkla Kolejin arasındaki boş arazide yerini almış emir bekliyordu. Söylentilere ve gazetelere bakılırsa yüzlerce ölü ve yaralı vardı. 555 K. “5'nci ayın 5'inci günü“ parolası bize kadar ulaşmıştı.
günü saat 5'te Kızılay"da 26 Mayıs 1960 gece yarısına doğru babama telefonla bilgi geldi. İhtilal hareketi başlamıştı. Babamı ilk defa telaşlı görüyordum. Hemen yakında oturan birkaç personel çağrıldı" nöbetçi erlere herhangi bir müdahaleye karşı koymamaları için talimat verildi.
Babamın yardımcılarından Necdet Bey de yakınlarda oturduğundan hemen daireye geldi. Birlikte" en üst katta" lojmanın karşısındaki dairede bulunan “özel dinleme” bölümüne geçip" buradaki bazı bant ve evrakı imha ettiler.
Öğrendiğime göre orada muhalefet partisi CHP ve onun yöneticileri izleniyordu. Babam Necdet Bey' e "'Kaç kere söyledim" bizi şu işlere karıştırmayın diye" bir türlü dinletemedim'" şeklin de yakınıyordu.
O geceyi sabaha kadar hemen hemen hiç uyumadan heyecanla geçirdik. Devamlı radyoyu izliyorduk. Sabah mahalle arkadaşlarımla Dedeman Otelinin inşaatında buluştuk. İnşaatın üzerinden Atatürk Bulvarı ve Meclis Başkanının evi gözüküyordu. Evin karşısında bir tank mevzilenmişti. Harbiyeliler ve genç subaylar ha bire sağa-sola sorarak parlamenterleri topluyorlar bazılarını pijamaları ile götürüyorlardı. Arkadaşlar da birkaç evi subaylara gösterdiler hatta otomobil ile onları taşıdılar.
Sokağa çıkma yasağı konulmuştu. Akşamüstü evdeydim. İçişleri Bakanı Namık Gedik'in siyah Mercedes otomobili içinde bir subayla Dairenin önünde durdu. Balkondan izliyorduk. Subay kapıdaki nöbetçi ere bir şeyler söyledi. Babam kapıya çıktığında, subay askerce selam vererek babamla da konuştu. Babam eve gelerek anneme gideceğini ve merak etmemesini söyledi. Babam Mercedesin arkasına, subay öne oturarak hareket ettiler. Mahalledeki evlerden herkes merakla bakıyordu. Babam gece yarısına doğru eve döndü. Gelişine kadar heyecanla bekledik. Dönüşünde, az konuşan ve ketum bir adam olmasına rağmen, annemin heyecan ve merakından anlatmak mecburiyetinde kaldı. Teknik konularda uzmanlığına başvurmuşlar. Namık Gedik'in intihar etmesi üzerine, bu gibi intihar teşebbüslerine meydan vermemek için ne gibi tedbirler alınması gerektiğini kendisine sormuşlardı. Belki de bize öyle söyledi. Bahsetmediği çalışmalar yapmış olabilirdi.
O tarihte parlamenterlerle birlikte sivil, asker Milli Emniyette görevli birçok kişi de gözaltına alındı. Babam 1962 yılında 62 yaşında iken İstanbul ve Bölgesi Merkez Şefliğine veya diğer adıyla “İstanbul ve Bölgesi Emniyet Baş Müfettişliğine” tayin edilmiş. Trakya, Bursa, İzmit'in de dahil olduğu geniş ve önemli bir bölgenin başına geçmişti. Burada artık oturduğumuz ev ayrıydı. Bu sebeple, adeta bir insanın mesleğinde geçireceği kadar bir süreyi içinde geçirdiğim, bağrında büyüdüğüm Teşkilattan, kısa bir müddet için kopmuştum, ta ki onun Ocak 1966' da asli bir görevlisi oluncaya kadar. Aynı dönem üniversite öğrencisiydim. Kız kardeşlerim evlenmiş, biri Bursa'da oturuyordu. Bir hafta sonu Bursa'ya gittik. Babam daireye gidecekti. Benim de gitme isteğim üzerine birlikte yola çıktık. Daireye uğrayıp bir müddet kaldıktan sonra Bursa'daki görevlilerle birlikte iki katlı küçük bir eve gittik. Evde bir yerde bağdaş kurmuş oturan iki sakallı adamla ayakta duran iri yarı muhafız tipli birkaç adam vardı.
Oturanlar biz girince ayağa kalktılar. Babam adamlardan daha yaşlısı ile tercüman vasıtası ile bir şeyler konuştu. Ben yanlarında fazla kalmayıp dışarı çıktım" şoförlerin yanına gittim. Bunlar kim böyle diye sorduğumda İran"dan sürülen bir şahıs olduğunu" Türkiye"de misafir edildiğini söylediler. Fazla önem vermemiştim. Bir müddet sonra oradan ayrılıp eve döndük.
yıllar sonra babamla konuşan o yaşlıca sakallı adamın dünyanın ve İran'ın kaderini değiştireceğini nereden bilebilirdim.
O adam İran'ın dini lideri Ayetullah Humeyni idi.
Babam 13 Temmuz 1965"de devletine 50 yıl 10 ay hizmet ettikten sonra yaş haddinden emekli oldu. Onu kokteyller, yemekler ve merasimlerle uğurladılar. İstanbul"da İtalyanlarla kurulmuş olan bir dinleme lokaline de merasimle ismini verdiler.
Babam" geri kalan yıllarını" evdeki küçük atölyesinde çalışarak" eşin dostun aletlerini tamir ederek" balık tutarak" dostlarını ziyaret ederek ve küçük kanaryası ile meşgul olarak mütevazı bir şekilde geçirdi. Hafta sonları maçları kaçırmaz" kitap okut" haberleri dinler" siyasi gelişmeleri devamlı takip ederdi. Bazen kendi yatak odasına kapanır ve bir müddet hafif sesle Kuran okurdu. En sık görüştüğü kişilerden biri babamı çok seven eski amiri Naci Perkel'di.
Seyrek de olsa İstanbul Merkezine giderek eski arkadaşlarını kısa bir müddet ziyaret eder" düşünceli ve kimseyi rahatsız etmeyi sevmeyen bir kişi olduğundan fazla oturmazdı.
Merkez şefi ve yardımcıları kendisini kapıya kadar geçirirler" bahçede onu seven memurlar görünce koşup elini öperlerdi. Israrla arabayla yollamak istemelerine karşın" bunu reddeder" “Gazilere Mahsus” ücretsiz seyahat kartı ile otobüse binmekten mutluluk duyardı.
Aynı zamanda "Kanserle Mücadele Derneği'nin" kurucularından ve faal üyelerinden olan babam" 29 Mart 1971"de yakalandığı akciğer kanserine yenilerek aramızdan ayrıldı.
Turk askerli jenosid icin yollarda... foto M.Eymurun sitesinden alindi...
|