|
KIZILBAŞ KÜRTLERİ ZİYARET(*) (1858) G.W. Dunmore Kaynak: Kurtler Ve Alevilik Sayfa 297-300 Mehmet Bayrak
Harput Bay Dunmore'dan mektup, Aralık 2, 1857 Ali Gako'ya ziyaret-yolculuk Bay Dunmore geçenlerde önemli bir neden için dağ Kürtlerine yaptığı bir ziyaretten döndü. Bu mektubunda bize bu gezisi ile ilgili bilgiler verip, memnun edici konular hakkında söz edecek. Üç yıldan beri Ali Gako sürekli halkına bir-şeyler öğretecek ve İncil'i anlatacak bir öğretmen için ricalarda bulunmaktaydı. Antepli (Aintab) Baron Krikor iki yıldır Arabkir ve Sivas merkezlerinde çalışmaktaydı, ayrıca zamanının büyük bir bölümünü Bebek seminerinde geçirmişti. Kendisi takriben otuz beş yaşlarında ve okumuş bir adam olarak nitelendirilmektedir. Bay Dunmore Krikor buraya üç hafta önce geldi, birkaç haftayı burada kardeşlerimizle geçirdikten sonra, bağlı bulunduğu merkezin de onayı doğrultusunda, ona Ali Gako'nun köyüne giderken eşlik ettim ve onu Kürtlerin öğretmeni olarak kabul etmesi için asil reis ile tanıştırdım" dedi. Bu adımı atarken tamamıyla tereddütsüz ve emin değildik. Ancak tüm bu şartları göz önünde bulundurduğumuzda, çok uzun süredir yardım isteyen bu karanlıkta kalmış ruhlara yardım elini uzatmamanın getireceği büyük sorumluluğu ve tehlikeyi göze alamazdık. Biz düşündük ki, eğer "yılanlar kadar bilge" olursak, Tanrı bizi ve onun için yapılan bu kutsal misyonu koruyacaktır. Önümüzde birçok havarilere ilişkin örnek bulunmaktadır ve iyi niyetli Kürtlere yardım etmekten başka seçeneğimiz yoktur. Krikor ile birlikte buradan 19 kasımda ayrıldık. Yanımızda hizmetkâr ya da rehber bulunmamakta idi. Kendi atlarımızın üzerinde geçirdiğimiz dört saatten sonra Efrat ve Perlek'i geçtik ve geceyi burada bir müslümanın evinde geçirdik. Buraların müdürü bizi ona göndermişti. Yağışlı hava daha yeni başlamıştı ve yolda soğuk ile birlikte bir sağmağa yakalanmıştık. Ertesi sabah bir rehber alarak dağ köylerine götüren ana yola varmak üzere at üzerinde iki saat yol aldık. Burada rehberi kendi isteği üzerine gönderdik ve büyük bir hız ile yolumuza devam ettik. Neredeyse Kürt dostlarımıza yaklaşmıştık ve tamamıyla güvende hissediyorduk. Altı saatlik bir yoldan sonra yirmi beş Ermeni, birkaç da Kürt haneden oluşan Av-Şeker( 1) adında bir köye ulaştık. Burada Kâhya ile görüştük. Bizi çok iyi karşıladılar ve bir fincan Türk kahvesi ile özgün bir Kürt ateşi ile yorgunluğumuzu giderdiler. Yarım saat daha yol aldıktan sonra Yusuf Ağa'nın köyüne vardık. Burada tam bir Kürt konuk severliği ile karşılandık. Tüm karşı gelmelerimize karşın bir kuzuyu kesip büyük bir ateşte pişirdiler. Bu ateş geniş odamızda çok miktarda odun yutuyordu. Uzun akşamı bir düzine Kürt ile yiyerek, okuyarak, söyleşerek ve dua ederek geçirdik. Yusuf Ağa evde değildi, ancak yüz kadar kışın soğuğunu yaşayarak sakallan kar beyaz hale gelen babası Mahmud Ağa, bizim evimizde imişiz gibi hissetmemizi sağladı; Yusuf Ağa'nın karısı, hatun ise varlığı ile bizi Varış Ertesi sabah (cumartesi) dört saatlik bir mesafede bulunan Ali Gako'nun köyüne varmak için yola çıktık, Kürt kardeşlerimizin mütevazi barınakları çok uzaktan görününce bize eşlik eden rehber ayrıldı. Küçük bir köyden geçtikten sonra, arkamızdan koşan bir adam gördük. Onun Ali Gako'nun adamlarından birisi olduğunu anımsadım. Adam geldiğimize çok sevindiğini bu nedenle sabıı edemeyip, işini gücünü bırakıp, bizi Ağa'sının evine götürmek üzere karşıladığını söyledi. Kapıya henüz varmıştık ki Ali Gako kapıdan çıktı ve bizi candan karşıladı. Sıcak bir şekilde el sıkışarak bizi misafir odasına götürdü. Hemen odadaki büyük ateşe kütükler atıldı; oda rahat edelim diye temiz halılar, kilimler ve yastıklaı ile donatılmıştı, yemek olarak ekmek, peynir kahve getirildi. Kaldığımız yer yem bir yapı idi ve aslında yetmiş ile seksen fit uzunluğunda bir ahırdı. Bu yapının yarısından çoğu at, inek ve diğer hayvanlara barınak olarak düşünülmüştü. Geri kalan kısım ise misafirler için düşünülmüştü ve arada sadece ahşap parmaklıklaı vardı. Bu parmaklık da dört fit yukarıda bulunuyordu. Böylelikle koşun ve keçileı rahatlıkla altından geçip, geceyi sıcak bir şekilde geçiriyorlardı. Çatıya yakın yerde ise birkaç tane küçük pencere bulunuyordu. (Çatı da zaten toprak yüzeyinder altı fit kadar yukarıda idi) ve salaş kapıda bulunan bir delik ile birlikte güneşli biı günde gerekli olan ışığı sağlıyordu. Cumartesi akşamını burada bir oda dolusı Kürt ile söyleşerek geçirdik. Krikor Öğretmen Olarak Görevlendiriliyor Akşam üstü gecelemek üzere bir Türk katıldı. (Aslen Eğinli idi ve İstanbul'dan Kozat'ta görev yapan kaymakam paşanın yanına gitmek için yolda idi.; Krikor'a ona karşı dikkatli olmasını ve gerekmedikçe onunla dialoga girişmemesini öğütledim. Ancak Türk, görünüşe göre akıllı bir adamdı ve bize Müslümar öğretileri empoze etmeyecek denli iyi niyetli idi. Bizi hem ısıtan hem de aydınla tan büyük ateşin üstünde bulunan kuzu ağır ağır çevriliyordu, akşam hoş sohbei ile sona eriyordu. Herşey çok aydınlık, mutlu görünüyordu. Sonunda söz Kürtle rin cahil ve yoksul olduklarına geldi. Bundan da en çok reis yakınıyordu. Türk bir çözüm önerdi. Ali Gako'ya dedi ki: "Az bir para ile birini tutup, halkına oku-ma-yazma öğrettirebilirsin." Şöyle yanıt verdi, "yapmak istediğim tek şey bu zaten. Ancak biz Kürdüz ve buralarda dağlarda yaşamaktayız ve başka bir yerde yaşam sürebilecek bir kişi buralara gelip yaşamaz. Bizleri düşünen yok, gelen öğretmen ise sadece para için gelir. Bir zamanlar öğretmen olarak birini tutmuştum, iy de para vermiştim, ama o günün yarısını ağaçların gölgesinin altında uyuyarak geçiriyordu. Altı ay kadar kaldıktan sonra ayrıldı. Oğlanlara ancak alfabeyi öğretmişti. Ondan başka birisini de bulamadım." Türk susmuştu. Krikor ise iyi bir zamanlama yaparak Ali Gako'ya döndü ve bir öğretmene ne kadar para verebileceğini sordu. Hiç düşünmeden "ona yılda 1000 kuruş (piastre) ve kalacak yer veririm" diye yanıtladı, Ali Gako. Krikor tekrar sordu; "Peki, birinci sınıf bir öğretmene ne verirsin?" "Ona da 2000 kuruş ve kalacak yer veririm" diye yanıtlad Ali. "O halde" dedi Krikor, "beni tutsan?" Ben 2000 kuruş değil, ama 1200 kurusa rn-zi ninnim " Ali Hakn yanitladi "cok guzel kabul edivonim. Simdi kıs. ven bir okul yapmak için çok geç; ancak şimdilik size okul olarak burayı vereceğim, baharda da bu amaç için yeri bir bina yaparız." Türk de bunun iyi bir anlaşma olduğunu söyledi ve sözlerine inanılırsa bunu yürekten onaylıyordu. Bundan sonra geri kalan etimizi ve ekmeğimizi tüketerek bu soğuk gecenin geriye kalan kısmını da uyuyarak geçirmek için istirahata çekildik. Pazar sabahı Türk yoluna devam etti. Biz ise bu kutsal saatleri en iyi şekilde değerlendirmek için okuduk, dua ettik ve dini konularda sohbet ettik. Özel Dini Sohbet Buraya yakın olan Kozat'ta bin asker ile bulunan ve dağlardaki değişik kabilelerden vergi toplamakta olan Veli Paşa nedeniyle ev sahibimiz de olağan-dışı bir telaş içindeydi ve bu amaç için kendi halkından para toplamakta idi. Rusya ile son savaşa girmeden önce hükümet Kürtlerden vergi almamakta idi. Pazar akşamı Ali Gako, Krikor ve ben geç saate kadar oturup bu ruhun ilgi duyduğu konularda sohbet ediyorduk. Krikor sohbetimize pratik bir yön verdi ve reisin yüreğine ve bilincine hitap etti. Reis piposunu indirdi ve büyük ilgi ile dinledi, dua etmeye teklif ettiğimizde ise başı ile onayladı. Dua bittikten sonra da aynı ciddi duruşunu korudu ve uzun sakalını sıvazladı, belli ki derin düşünceye dalmıştı, ağır sarığı ise kaşlarını üstüne düşürerek gözlerini gizlemekte idi. Hakikate ve sevgiye ilişkin sözler ruhuna hitap etmişti, bilinci harekete geçmişti ve Tanrım, bir gün er ya da geç doğruyu görmesini, doğruların yanında olmasını ve Tanrı huzurunda kral ve din adamı sıfatını alanlar arasına girmesini sağla! Reis'in Tutumunu Yüreklendirmek Ertesi sabah oğlanlar derse başlamaya hazırdılar. Reisleri de onlar ile birlikte alfabeyi öğrenmek üzere sıraya oturdu. Reis bu işi o kadar ciddiye alıyordu ki, büyük ilerleme göstererek yatma saatine kadar Krikor'un ona yazdığı kısa Türkçe bir cümleyi okuyabiliyordu ve eminim ki Türkçe harfleri kolaylıkla okuyana kadar, kendini günlük işlere vermeyecekti. Kendisiyle üç yıldır tanışıyoruz ve gözümde saygınlığı ve değeri giderek arttı. Bu son görüşmemiz de tüm görüşme-mizler içinde beni en çok tatmin eden görüşme oldu. Türklerden korktuğu için Krikor'u kabul etmeyeceğinden ve köyünde barındırmayacağından korkuyordum, kendisine de bunları oradan ayrılırken anlattım. Hemen yanıtladı: "Türkler bana ne yapabilir ki. Tanrı'nm inayeti ile bana hiçbir zarar veremezler." Ayrılacağım günün sabahında Krikor'a dedi ki: "Artık burada kalacaksın ve bize birşeyler öğreteceksin. Umud ediyorum ki bizi terk etmezsin ve öğrendiklerimiz yarıda kalmaz. Sana karşı dürüst olacağım. Seni burada tutmamın iki nedeni var. Tutmam gereken hesaplar var, dünyevi işler ve bu işlerde bana yardımcı olmanı istiyorum. Yoldaşım ve kardeşim olacaksın ve her ayın sonunda paran hazır olacak. Diğer nedene gelecek olursak; burada kalıp bize ders vermeni istiyorum, çünkü ben bir yolcuyum. Başka bir diyara, başka bir dünyaya göçeceğim, buna ilişkin bilgi istiyorum, ölüm beni almaya geldiğinde hazırlıklı olmak istiyorum. Yani maneviyatı arıyorum. Hakikati bulmaya çalışıyorum ve bunun için de bana yol gösterecek biri lazım." Son sözlerinden sonra, gözlerinin ışıldadığını farket-tim, çehresine bir umut ışığı düştü. Kuşkusuz içten konuşuyordu. Artık emindim. Bu kişi gerçekten hakikat ve yaşamı soruşturan içten bir kişiydi. Harput'a Dönüş Salı sabahı artık evin yolunu tuttum, tamamen yalnızdım. At üstünde sekizsaatten sonra, daha çok da dağlık bölgeler ve tenha yolları aştıktan sonra gecele mek için bir Kürt köyü olan Kormarş'ta durakladım. Köyde artık sadece otuz hane kalmıştı. Evlerin çatılarının üzerinde, müzik eşliğinde dans eden insanlar, etrafta reisler, erkek ve kadınlar, çocuklardan oluşan bir kalabalık vardı ve açıkça düğün olduğunu göstermekteydi. Beni hemen misafirlerin bulunduğu odaya aldılar. O sırada günün yemeğini getirmekteydiler. O da uzunca bir odaydı, bir ucun da büyük bir ocak bulunuyordu. Ocak korlarla ve alevlenen kütüklerle doluydu. Misafirler sıkışık bir şekilde oryantal tarzda oturmaktaydı, önlerinde ise bakırkaplar içinde pilavlar bulunmaktaydı. Pilav kapları her üç kişiye bir kap olmak üzere çok büyük boyutlardaki tahta kaşıkların sığacağı bir şekilde sıralanmıştı. Bir yandan da, diyelim ki bir fit çapında ve çeyrek inç kalınlığındaki ekmekler kömürün üstünde pişirilip geri çekiliyordu ve bolluk içinde üstüste diziliyordu.Yiyecekler tereyağlı bulgur pilavından, sıcak ekmekten ve biraz kemikli etten oluşuyordu. Bana da hemen aynısından getirildi, yanında da kocaman kaşık. Sanırım o an yüz kadar konuk bulunmaktaydı ve bunlar hergün yarım düzine kuzu, büyük miktarlarda da pilav ve ekmek tüketmekteydiler. Düğün dört ile altı gün arası sürmekteydi. Ertesi gün akşam üzere, sağlıkla eve vardım. Yirmi dört mil atüstünde geçirmiştim. Sağ salim eve geldiğim için ertesi günümü küçük sevimli misyoneri çevrem ile birlikte şükran günü olarak kutladık. Şu anda şehirde ve civarlarda yaptığımız işlere ilişkin yazacak önemli bir şey yok; sessiz sakin ilerliyoruz, güveniyoruz ve umutluyuz.-
(1) Av-su, Av-şeker tatlı su anlamına gelmektedir ve bir Kürt ismidir. (Çeviren: Huri Tuşik Özkuft) (*) Kaynak- G. W. Dunmore: "Visit to Kuzzelbash Koords (Ali Gako)", (Kızılbaş Kürtleri Ziyaret/Ali Gako) American Missionary Herald, 54/1858.
|