Dersim Bayragi..
Sey Riza

Dersim jenosidini
Anma Gunu
Her Yil

12 Temmuz

baner

Sosyalizm Ansiklopedisi
Cilt 6 sayfa 1905-7-8

Koçgiri Ayaklanması


Ancak aynı başarı Alevi Dersim ve Koçgiri aşiretleriyle ilgili olarak kazanılatnadı. Sözkonusu' aşiretler yalnızca Alevi olmak bakımından değil, yaşadıkları bölgenin ulaşılmazlığı sayesinde merkezî Osmanlı iktidarı karşısında özerkliklerini koruyabilmiş olmak bakımından da çoğunluğu Sünni olan Kürt aşiretlerden ayrışmışlardı. Devlete vergi vermeyen bu aşiretler, 1. Dünya Savaşı'nda da savaşmamışlardı. Sözkonusu aşiretler 1915 Ermeni tehciri sırasındaki şiddet olaylarına katılmadığı gibi, 1916 yılında Ruslar Dersim sınırlarına ulaştığında, Sivas merkezli bağımsız bir Kürdistan talebiyle onlarla diplomatik temaslar kurmuşlardı. Bu
sair Alişer Efendi idi. Ancak bu dönemde Büyük Ermenistan projesini destekleyen Rusİarla anlaşma sağlanamayınca Alişer Efendi bu kez farklı aşiretler içersinde milis savaşı örgütlemeye girişmişti.
1919'da sonbaharında Sivas'a varan, Mustafa Kemal Koçgirili Mustafa Paşa'nm oğlu Alişan Beyle görüştüyse de bir anlaşma sağlanamadı; Alişan Bey Meclis'e girme teklifini reddettiği gibi, daha sonra 72 Kürt milletvekilinin yeni Meclis'e katılmalarını şiddetle eleştirdi. Koçgiri aşiretinin Kuvayı Milliye'ye karşı muhalefeti, onları İstanbul'daki Kürdistan Teali Cemiyetine yaklaştırdı ve Alişan Bey'in kardeşi Haydar Bey İstanbul'a giderek cemiyete katıldı. Alişan Bey, Millet Meclisi başkanlığına ve cemiyet aracılığıyla Paris'teki barış görüşmelerine çektiği telgrafta "...meclisteki mebuslann Dersim'i temsil hakkına sahip olmadıklarını, Dersim'in müstakil bir idare istediğini, ancak bu millî talebin Ankara Hükümeti tarafından kabul ve resmen ilânından sonra Kürdistan'ın bir konfederasyon şeklinde hükümetle işbirliği yapabileceğini" bildirdi. Ancak Hozat'ın Şeyh Hasanlı aşiretinin reisi Hasan Hayri'nin "Kürtler ile Türkler kardeş'liği hakkında yaptığı Ankara hükümetine önemli bir propaganda kozu sağladı. Konuşma üzerine Mustafa Kemal Hasan Hayri'den Meclis'e yerel giysileri içinde gelmesini istedi.
Ancak bütün bunlara rağmen, 1919-20 kışı boyunca Dersim yöresinde "Kürdistan'ı Ankara'ya karşı sonuna kadar savunma" amacına yönelik örgütlenme çalışmaları, mebuslarla da bağlantılı olarak sürdürülüyor, Haydar Bey Ümraniye (İmranlı) ve Elazığ'da kürdistan Teali Cemiyeti şubeleri açıyordu. Alişan Bey yöredeki bütün aşiret reislerinin cemiyete üye olmalarını sağladı. Doğu cephesinde Kâzım Karabekir komutasındaki ve çoğunluğunu, eskiden Hamidiye ve aşiret alaylarında çarpışmış sünni Kürtlerin oluşturduğu Kuvayı Milliye birlikleriyle 1919'da kurulmuş bağımsız Ermenistan orduları arasındaki çatışmaların başlamış olduğu 1920 yazında, cephe gerisinde, Sivas ve Elazığ yörelerinde Koçgiri aşiretleriyle Kuvayı Milliye arasında da ilk çatışmalar çıktı. Bu noktada Ankara hükümeti açık çatışmadansa uzlaşma yoluyla bir çözümü tercih ediyordu. Bu yüzden Haydar Bey'e Ümraniye bucak müdürlüğü görevi verildi, ancak çatışmalar durmadı; bu sırada Gigresun'dan Eğin'e gitmekte ;olan bir ordu birliğine saldırılarak cephane ve silahlarına el konuldu.
Koçgiri aşiretinin reisleri Alişan ve Haydar Beylerin karşılaştıktan en büyük sorun, sonuna kadar sürdürülmesine karar verilmiş mücadeleyi birleşik bir önderlik altında toparlayabilmekti. Bu konuda en büyük görev ayaklanmanın "kurmay başkanlığı"nı yapmakta olan Alişer Efendi ile Baytar Nuri'ye düşüyordu. Her ikisi de aşiret kökenli olmakla birlikte, özel yetenekleri ve eğitimleri sayesinde edinmiş oldukları kimlik, aşiretler üstü bir güvenilirlik kazanmalannı sağlıyordu. Her ikisinin de çabalarının başlıca hedeflerinden biri Koçgiri ve Dersim aşiretleri arasında kalıcı bir ittifak kurulmasını sağlamaktı. Bu doğrultuda Kasım 1920'de Alişan Bey, 100 kadar askerle birlikte Dersim dağlarını aşarak Hozat'a geçti ve burada toplanan Dersim aşiretleriyle birlikte Hozat muhtırası hazırlandı. Hozat aşiret reislerinden Meço Ağa tarafından "24 saat içinde cevap getirmezsen gözlerini oyarım" tehdidiyle Dersim mutassarrıfı Rıza'ya iletilen muhtıranın içerdiği başlıca talepler "Kürdistan Muhtariyet İdaresi'ne muvafakat eden İstanbul Saltanat Hükümeti'nin bu baptaki kararını Mustafa Kemal Hükümeti'nin kabul edip etmediğinin açıklanması; mıntıka hapisanelerindeki tutuklu buluriaîı bütün Kürtlerin derhal serbest bırakılması; Kürt çoğunluğu bulunan mıntıkalardan Türk memurların çekilmesi ve Koçgiri mıntıkasına gönderildiği haber alman müfrezelerin derhal geri çekilmesi"ydi.
Ankara hükümeti yöreye asker yığmayı sürdürürken, bir yandan da Elazığ'dan Dersim'e bir "nasihat heyeti" göndererek bir oyalama siyaseti uygulamaya başladı. Heyet, Meço ve Diyab ağaları Meclis'e Dersim mebusu olarak katılmaya ikna etmeyi başardıysa da, gelecekteki ayaklanmanın önderliğinin Heyet'e verdiği cevap "Sevres muahedesi mucibince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis vilayetlerinde müstakil bir Kürdistan teşekkül etmesi lazım geliyor. Binaenaleyh bu teşkil edilmelidir. Aksi takdirde bu hakkı silah kuvvetiyle almaya mecbur" kalacaklarını beyan eyleyen bir telgraf çekmek oldu. Ayaklanma tarihi olarak, karların eriyerek Dersim dağlarının geçit vereceği ilkbahar olarak belirlenmişti. Böylelikle Dersim ve Koçgiri aşiretlerinin eylemlerinin koordine edilmesi mümkün olacaktı. Ancak 13 Şubat 1921'de Miralay Halis komutasındaki 6. Süvari Alayı'na Ümraniye'ye girmesi emrini veren Ankara, ayaklanmayı erken kışkırtmayı başardı. Miralay Halis aşiretlere silahlarını teslim etmedikleri takdirde civar köylerin imha edileceğini duyurdu. Bunun üzerine 6 Mart günü saldıran Koçgiri aşireti bir günlük bir kuşatmadan sonra ele geçirdiği Ümraniye'de göndere Kürdistan bayrağı çekti. 8 Mart'ta Ovacık aşiretlerinden 2 bin^ 500 kişilik bir grup, geçitlerin karla kaplı olmasına rağmen, "hedik" ve "lakah" adı verîfen ve kar üstünde yürümeyi kolaylaştıran özel kalburlarla Dersim dağlarını aşarak Kemah'ı ele geçirdiler, hükümet konağı ile bazı ağaların malikânelerini yaktılar. Ancak bu, tekil bir başarı olarak kaldı. Dersim dağlarının batı, Munzur dağlarının kuzey yamaçlanyla Kızılırmak arasındaki geniş alanda, Mart ortasında tenkil kararı alan Meclis'in emirleri doğrultusunda harekete geçmiş Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusu karşısında Koçgiri ve Ovacık aşiretleri yalnız kaldı. Diğerleri arasında şu talimatları içeren orduya gönderilen tenkil emri, daha sonrakiler için bir emsal teşkil edecekti: "Tahrikçi, karıştırıcı ve eşkiya reisi olanlar yakalandıkça tutuklu olarak ve kaçmalarına hiçbir şekilde meydan verilmeyerek Sivas Merkez Komutanlığına sevk ve teslim olunacaklardır. Bunların isyan ve eşkiyalıkta ayak direy enlerin mallarına el konulacak ve en yakın hükümet merkezine . teslim ile evleri yakılacak ve yıkılacaktır. Ayaklanmakta ve eşkiyalıkta ayak direyenler tek kişiler olmayıp da köy halkı oldukları takdirde bu işlem bütün köy için uygulanacaktır." Buna rağmen ayaklanma Alişan Bey'in teslim olduğu 17 Haziran'a kadar sürdü. Batı cephesinde savaşın sürmekte olduğu bu dönemde Hükümet ve Meclis Kürtler'e karşı ılımlı bir politika izlemeyi tercih ediyordu. Nurettin Paşa'nın "asi köyleri dağıtmak" önerisi reddedildiği gibi, Paşa tenkil sırasında başvurduğu şiddetten ötürü, kendisi hakkında bir Meclis soruşturması açılmasından ancak Mustafa Kemal'in müdahalesiyle kurtuldu. Sivas Sıkıyönetim Mahkemesi 400 Koçgiriliyi yargılamış, 15'ini vicahen 95'ini gıyaben idama, 180'ini ise 5 yıl ile müebbet arasında değişen hapis cezalarına çarptırmıştı. Mustafa Kemal, Dersim'e kaçmış olan Alişer Efendi ve Baytar Nuri'ye verilen idam cezaları dışında bütün cezaların Meclis'te affedilmelerini sağladı.
 
 

Dr. Ali KILIÇ

Yazar Evin Çiçek ve "Koçgiri Ulusal Kurtuluş
Hareketi" üzerine bir değerlendirme


Bu yazımızda ilkin gazeteci-yazar ve şaire Evin Çiçek’in yaşamını ele alacağız. İkinci aşama da ise, yazarın 1999’da APEC yayınları tarafından Stokholm’de basılan “Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi” adlı yapıtını ayrıntılarıyla ele alıp, geçmişteki ve günümüzdeki T.C.yöneticilerinin Musul ve Kerkük meselesindeki emperyalist ve hegemonyacı anlayışlarını, Kocgiri ulusal kurtuluş hareketi “ Geçici Hükümeti”nin bildirgesinde değinilen can alıcı noktalardan hareket ederek, kemalizmin lanse edildiği gibi ulusal kurtuluşçu, laik bir düşünce olmadığını, aksine, Osmanlı emperyalist hegemonyacılığının, fetihçi, ümmetçi, padişahçı ve pantürkist-panislamist bir düşünce yapısı olduğunu, M.Kemal ve diğer yoldaşlarının nutuklarında söyledikleriyle, belgelerle ortaya koyacağım.

1)Evin Çiçek’in yaşamı üzerine;

Sivas ilinin İmranlı (Macîran) ilçesinin Çengellî dağı eteklerinde Çimen köyünde dünyaya gelir. Dêrsim’deki Dûzgûn Baba dağı gibi 3.5000 metre yüksekliğinde olan Çengellî’de kutsaldır.
Khêmerê Qelxeru gibi, kırk gözeden de kutsal su akar. O kadar soğuktur ki, kaynak noktasına el dokundurulamaz. Çevre köylerin Alevi inancına sahip insanları tarafında kırk göz (çel çavî) de, doruk noktasında dini ayinler yapılır. Burası kurbanların kesildiği, dinsel tapınmaların yüzyıllar boyunca yapıldığı, çok eski inanç kaynaklarının “İnka” uygarlığının Kuzey Batı Dêrsim’deki yeridir. Yazar çocukluğunda bu ayinlere tanık olur, dahil edilir.
Annesi Mılan-Şadi aşiretleri kökenli, babası ise Mılan-Zerıki (Xormekan aşiretinin bir kolu) aşiret ve boyundan gelmedir. Yazarın büyük babaannesi, büyükdedesi ve yakınları bizzat Koçgiri ulusal kurtuluş hareketinde savaşçı olarak yer alırlar. Toplu kıyımdan geçirilirler. Büyük babaanne sağ kalmayı başarır. Teslim olmaz ve Dêrsim’e geçer. 15 yıl Seyd Rıza’nın köyünde kalır. İkinci evliliğini yaptığı Kürt halk kahramanlarından Memikê Tarbasê orada bir pusu sonucu öldürülür. ondan olan iki oğluyla 1938’de Koçgiri’ye döner. Tarbas köyüne yerleşir.

Yazar ilkokula köyünde başlar. Yıllarca önce ekonomik nedenlerle İstanbul’da çalışmak zorunda kalan dede ve baba onları da oraya götürürler. İkinci sınıftan itibaren istanbul Ortaköy’de Kılıç Ali Paşa ilk okulunda öğrenime başlar. Aksaray,Oruç Gazi ilkokulunda mezun olur.

Orta okul ve liseyi Cibalideki Cibali Kız Lisesi’nde okur. Liseyi bitirince işçi sınıfının durumunu, koşulları kavrama, yakından tanıma, üreterek yaşama, aileye maddi yük olmama istemiyle işçi olarak çalışmaya başlar. Bu arada Kürt ulusalcılarıyla dostluk geliştirir. Ulusal sorunla ilgili olarak bilgi sahibi olma, gelişme atakları gösterir. 12 eylül askeri cuntası gelmiştir. Operasyonlar gerçekleşir.

İstanbul’da çok sayıda ulusalcı Kürt gözaltına alınır. Botan’lı bir erkeğin yaptığı itiraflar sonucu evi basılır. Yakınları da sorguya alınırlar. Annesi gördüğü işkencenin sonucu hasta düşer. Cezaevi kapılarında askerlerle tartışır, onurlu bir Kürt ananın tavırlarını sergiler. Tavizsizdir. T.C. görevlilerinin yaptıkları uygulamalar çok ağır gelir.
Evin Çiçek, iki ay boyunca işkence, sorgu merkezinde tutulur. Değişik uygulamalara tabi kalır. Bu uyğulamalar onun bağımsızlıkçı yapısının daha çok güçlenmesine, ödünsüz davranma, direnişçi olma gereğini anlamasına neden olurlar. Kalbinde taşıdığı ulusalcılık tohumu yeşermeye, büyümeye başlar. Geriye adım atmaz.
Tutuklanır. Selimiye Askeri Cezaevi’nde ve Metris cezaevinde kalır. Tutukluyken girdiği üniversite sınavını kazanır. Tahliye olduktan sonra Şişli Siyasal’a kaydının yaptırır ve öğrenimine devam eder. “ne kadar çok öğrenirsem, bilirsem, halkıma o düzeyde öğretmenlik yapabilirim, yol gösterebilirim” anlayışıyla hareket eder. Üniversiteye başlar, ama sürekli polis takibi altındadır. İzlenir. Rahat bırakılmaz.
Yüksek Öğrenim Kanunu çıkartılmıştır. Üniversitelerde yeni düzenlemeler yapılır. Girdiği bölümün adı değiştirilir. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi- Kamu Yönetimi bölümünden, süresi içinde mezun olur.

1983 de Botan’lı bir Kürtle evlenir. Öğrenciyken yeniden çalışmaya da başlar. Hem üretir, hem de okur. Okulu bitirince, bir yıl da yabancı dil öğrenimi gördükten sonra büyük oğlu bir aylıkken Siirt’te yerleşir. Amacı halkına hizmet sunmaktır. İdeolojisine göre davranır. Tümüyle yabancısı olduğu bir ortamda bir süre değişik sıkıntılar yaşar. Uyum sağlama sorunuyla karşı karşıya kalır. Sorunları aşar ve halkla bütünleşir.
1988’de İnsan Hakları Dernegi Siirt şubesini açarlar ve yönetim kurulu üyesi olur. 1989’da gazetecilik yapmaya başlar. Bölgede var olan gelişmeleri, insanlığa karşı işlenen suçları yansıtır. Ölüm tehditleri almaya başlar. O, yoluna devam eder. 1990’da İHD şube başkanı olur. Kürtlerin kurdukları Halkın Emek partisi’nde yönetici olur. 1991’de ikinci kez anne olur. Defalarca ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Sürekli yakın takib altındadır. Tehditlere maruz kalır. Şehri terk etmez. Çalışmalarını sürdürür. “Ben sömürgecileri bu düzeyde saldırganlaştırıyorsam, demekki varlığım, çalışmam, üretimim, halkımı savunmam iyi bir noktada. Aynı tempoda devam etmeliyim. Dozajımı yükseltmeliyim.” der. Bu çalışmalar sırasında halka yapılanlara tanık olduğu için bir yönden de sürekli acı çeker. Mutluluklar ve mutsuzluklar iç dünyasında çarpışırlar. Ölüm korkusu yaşamaz. Çünkü bölgede halka yapılanlar onu bin kez ölüme götürüp, getiren acılar yaşatırlar. Katılaşır. “ Ne yapabiliyorsam yapacağım. onurlu bir yaşamdan başka seçenek yok. Ben aydın sorumluluğuyla davranmak zorundayım. Bana ne diyemem. Halktan kopuk yaşayamam. onların sesi olmak zorundayım. onları korumak asli görevlerimden biridir. Bu gün bu istemlerimin bedeli ölümdür. Korkmuyorum.Umrumda değil. Çocuklarım ülkesiz kalacaklarına, annesiz kalsınlar.” der. Bayan olarakta yalnızdır. Çok kez Uluslararası Af Örgütü görevlileri kendisiyle ilgili olark, yaşamının tehlikede olduğunu belirterek “acil” çağrılar yaparlar. T.C yöneticilerine mesajlar gönderirler.

1990’da Helsinki İzleme Komitesi (HRW) Danimarka görevlisi Eric Sisby’nin önerisi ve istemi üzerine kendisine insan hakları ödülü verilir. 1993’de Kurdistan Ulusal Meclisi (KUM) üyeliğine seçilir. Nisan 1993’de Kürdistan Yurtseverler Birligi’nin davet ettiği diğer altı gazeteciyle birlikte Güney Kürdistan’a gider. Bazı görüşmelerde bulunurlar. Orada, Zele alanına geçer. Üç ay PKK gerilalarıyla birlikte kalır. KUM’un inşaa çalışmalarına katılır. İki ayrı kitap çalışması yapar ve kuzeye döner.
Ekim 1993’de Koçgiri’ye giderek 1921’i araştırma çalışmasını başlatır. Kendi yakınları ve diğer yaşılarla görüşür. Kasım 1993’de aranma durumuna düşer. Kendisiyle birlikte yarğılanmak isteyenlere 12-15 yıl ceza istenir. Küçük oğlunu alarak ülke dışına çıkar. O günden beri sürgünde yaşamakta. Kendi halkıyla ilgili çalışmalarından yayınlananlar olduğu gibi, halen yayınlanmayı bekleyenlerde mevcut.

İlk iki çalışmasını İsveç’te bastırdı. Perî yayınları tarafından 2000’de yayınlanan “Tutkular ve Tutsaklar”adlı araştırma çalışması ise Türkiye’de çıkar çıkmaz toplatıldı ve dava açıldı. Yayınevi sahibine bir yıl üç ay ceza verildi. 2004’te kürtçe yazdığı üç şiir kitabı basıldı. “Ararat Yolcuları, İnsan Ticareti, Göç ve Mültecilik” adlı çalışması da şiir kitapları gibi Perî Yayınları’ca basıldı.

2) Koçgiri Ulusak Kurtuluş Hareketi ile ilgili, daha önce Komal Yayınevi’nin yayınladığı bir araştırmadan bu yana, karşı cephe de kemalist kaynaklı pek çok çalışma yapıldı. Resmi devlet ideolojisine bağlı, kemalizmin faşist ve emperyalist karakterini gizliyen bu çalışmaların hedefi M. Kemal’in Kürt halkına karşı olan saldırganlık, yok etme, eritme amaçlarıyla aynı paraleldedir.
Örnek verecek olursam, Baki Öz gibileri de, faşist ve emperyalist M. Kemal’e “peygamberlik”, “Alevilik”, “Bektaşilik” sıfatlarını yakıştıyorlar. Oysaki, Koçgiri ve Dersim halkının katliamcısı, karar verici mekanizmada en büyük rolü oynayan M. Kemal’dir. Meclisten Koçgiri’yi, Pontus’u yok etme kararını çıkaran, çıkartıran bizzat odur. Bu yanıyla, Kürt halkının ulusal demokratik mücadelesinin baş düşmanı olduğu gibi, azınlık halkların Yunan ve Ermeni uluslarının da düşmanıdır.

Kürtlerin sosyolojik durumundan faydalanarak, onları bölmek, birbirlerine karşı kışkırtmak, parçalatmak, çatıştırmak, zayıf düşürüp yok etmek onun siyasetinin özüdür. Kendisi emperyalistlerle birlikte hareket ederken, Kürt ulusal hareketinin arkasında “emperyalizm”’in parmağını arayan, öyleymiş gibi yansıtan da M. Kemal’in kendisidir. Başka bir deyişle M. Kemal hem padişahçı, hem “İttihat ve Terraki”ci, hem de Teşkilat -ı- Mahsusa’cı, ırkçı, panturanist ve panislamist, Osmanlı yetiştirmesi, bozması bir emperyalist şarlatandır.

Lenin’in bir cümle ile belirlediği ve değerlendirdiği bazı kişilerle ilgili cümlesi aynen ona da uymaktadır, “Bir elini halklara uzatırken, diğer elini arkada polis ajanlarına uzatan” lardan biri de O dur. Bu böyle olduğu halde, bazı araştırmacı ve politikacılar sorunun bu yanını kasıtlı olarak, titizlikle gizlerler. Bir kısmı da, uzun bir dönemden sonra “Kürt milliyetçiği”ne düşmanlık paravanası altında kemalizme, onun resmi devlet ideolojisine dörtelle sarıldılar. onlar Kürt halkına ve onun özgürlük, bağımsızlık mücadelesine karşı, yeni- kemalist saflarda mevcut olan, canlı tutulan saldırganlıklara katıldılar. Pratikte kendilerini “ Dayı cumhuriyeti”nin mirasçısı, “kültürel” milliyetçisi ilan edenler, Devlet Güvenlik Mahkeme’leri(DGM) savcılarının huzurlarında “kemalist”liklerini açıkça ilan ettiler. onlar, faşist M. Kemal’in Kürt halkına ve diğer halklara ve uluslara karşı kullandığı taktik ve staratejik kin silahlarının ve yöntemlerinin devamcısıdırlar.

Güney Kürdistan Devrimine karşı “ Musul ve Kerkük” sorununda olduğu kadar, Kuzey Kürdistan Devrimi meselesinde de onların elleri faşist sömürgeci T.C. ordusunun, Türkiye’yi yöneten Milli Güvenlik Kurulu(MGK) üyelerinin ceplerindedir.
Başka bir deyişle, onlar, M. Kemal’in geçmişteki politikasının günümüzdeki devamcısıdırlar. T.C. idarecilerinin emperyalist çıkar ilkişkilerini hesaba katmadan, kendilerini Milli Güvenlik Kurulu’nun kapısına atanlar, T.C. devletinin “hizmetinde” olanlardırlar. onlara verilen görev, en başta tarihsel ve devrimsel gerçekliğimizi çarpıtmak, karalamak, devrimimizi imha etmektir.

Onların Yunan halkına olan düşmalıkları ise, Kemalist politikanın bir devamıdır. Bunun nedeni de, Osmanlı emperyalizmine karşı ilkin Yunanistan halkının verdiği bağımsızlık mücadelesi, bunu izleyen diğer ezilen bağımlı hakların ulusal kurtuluş hareketleri sürecinde, bağımsız Kürdistan devletini kurmayı baş değer olarak ortaya koyan tek hareket, sadece Kuzey Kürdistan değil, fakat Kürdistan’ın diğer kesimlerini birleştirmeyi de amaçlayan ve silahlı mücadele temelinde ortaya çıkıp, dönemin koşullarında enternasyonalist bir çizgi izleyen, tek siyasal bağımsızlıkçı hareket, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketidir.

Bu hareketin “Geçici Hükûmeti”nin bildirgesinde, açıkça dile getirilen çizginin özü aynen şöyle ifade ediliyor. “Siz Mustafa Kemal’e karşı harb eden, Yunan Ordusu’na karşı bir vaziyet almaktan ve Mustafa Kemal lehine harbe katılmaktan tamamen çekinmelisiniz. Çünkü Mustafa Kemal ile harb eden Yunanlıların Kürtlere karşı hiç bir düşmanlıkları yoktur ve olmaz."

Bu cümleler açıkça ınternasyonalist bir çizgiyi ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan Şeyh Ubeydullah’dan sonra, 1921’den, 1936’ya kadar silahlı ayaklanmalara öncüllük eden, bağımsız Kürdistan devletini amaçlayan ulusal hareketimiz, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi'dir. Bu hareketin gerçekliğini, Koçgiri’li olan, yakınları savaşçı olarak hareket içinde yer alan yazar ve araştırmacı Evin Çiçek’in, konuyu kapsayan ve 1999 yılında Stockholm’da APEC Yayınevi tarafından basılan araştırması, konunun güncele indirgenmesinde, anlaşılmasında bu yazımızın esas hareket noktası olacaktır.
Buradan hareket ederek, Kemalizmin ırkçı, şöven, katliamcı, imhacı, inkârcı , emperyalist, faşist ve sömürgeci politikasının özelliğini ortaya koymak ve onun takipçilerinin politikalarını açığa çıkartmak, deşifre etmek, Kemalizmin günümüzdeki takipçilerinin tehlikeli anlayışlarını bizzat M. Kemal’in, “İttihat ve Teraki”ci, “Teşkilat-ı-Mahsusa”cı, padişahçı söylemleriyle, nutuklarıyla, saptamak, ortaya koymak, onun gerçek duruşuyla dile getirmek, günümüzde, faşist ve sömürgeci T.C. politikasının bugün Musul ve Kerkük’le ilgili kanlı ve tehlikeli planlarının geçmişle olan bağlantılarını anlatmak, güncel olanı geçmişle birlikte somut pratikte göstermek, kitlelere kavratmak, herşeyden önce Kürdistan’lı aydınlar için ulusal, insani boyutları olan bir görevdir.
Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi “Geçici Hükümeti”nin yayınladığı bildiri de dile getirdiği ulusal ve uluslararası politika ilginçtir. Bu bildiri de esas olan düşünce ;

a)Asırlardan beri esaret altında inleyen Kürt Milletinin kurtuluşunun başlangıcı ve bağımsız Kürt devletinin esası olan « Geçici Kürt Hükümeti »nin teşekküllünü bütün vatandaşlara duyurmaktan onur duyarız.

b) Bütün Kürdistan dahilinde ulusal hareketin gelişmesiyle, hükümetimizin kesin kuruluşu hakkında yapılacak muazzam teşebbüsün gerçekleşme zamanı pek yakındır.

c)Ancak ; bu teşebbüs, bütün vatandaşların ayrı, ayrı yardımı olmadıkça gerçekleşemez. Her Kürt, vatanı için bu emre büyük ve küçük birer görev ile yükümlüdür. Bunu ihmal edenleri tarih lanetliyecektir.

d)Sizin şimdilik yapacağınız hizmet, sabit fakat mühim ve muazzamdır. Siz Mustafa Kemal’e karşı harb eden, Yunan Ordusu’na karşı bir vaziyet almaktan ve Mustafa Kemal lehine harbe katılmaktan tamamen çekinmelisiniz. Çünkü Mustafa Kemal ile harb eden Yunanlıların Kürtlere karşı hiç bir düşmanlıkları yoktur ve olmaz. Aksine, Sultana karşı ayaklanmaya cüret eden Mustafa Kemal, Müslümanların Halifesi Hazretleri tarafından Kürtlere bahş olunan özerklik ve bağımsızlığı gasp etmektedir.

e) Bundan vazgeçersek, Mustafa Kemal’in istiklal ve daha doğrusu Engizisyon mahkemelerinde top yekün idam edileceğiz, daha şimdiden bu mahkemelerin idam ettiği Kürtlerin miktarı binleri çoktan aşmıştır.

f)Yakında resmen ilan olunacak Kürt Hükümeti sancağı altında kucaklaşmak ümidiyle, cümlenizden ve cümlemizden çaba ve gayret bekliyoruz."
Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi « Geçici Hükumeti » nin açıklaması tarihsel bir değere sahiptir. Hareketin amacı Şöyle belirleniyor ;

“İlk önce, Dersim’de Kürdistan’ın bağımsızlığı ilan edilecek. Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvvetti Erzincan, Elazığ ve Malatya yönlerinden, Sivas’a doğru hareket ederek, Ankara Hükümeti’nden resmen Kürdistan’ın bağımsızlığının tanınmasını istiyecekti. Türkler bu isteği kabul edeceklerdi, çünkü isteğimiz silahlı kuvvetiyle desteklenmiş olacaktı.” ( 1 )

Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketini, Kürt ulusunun kendi kaderini belirleme ve bağımsız devletini kurma olarak gören, tehlikeli bulan ilk kişi, kişiler, M.Kemal ve onun çevresindekilerle birlikte oluşturduğu T.C. Genel Kurmay Başkanlığı’dır.

Fransız gizli belgelerine göre (Ex.Midi-2 No :28 17.03.1922), M. Kemal, Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü açılışında ;
«Geçen yıl içindeki iç politikamızın bazı noktalarına değineceğim. Genel olarak ülkenin her tarafında sakin bir yıl geçti. Yılın başında bazı olayları provoke eden Koçgiri Harekatı, alınan tedbirler sayesinde bastırıldı ».(2) der.

Hazırlanmış, hazırlatılmış olan "Türk İstiklal Harbi" adlı kitapta, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketini, T.C. Genel Kurmayı şöyle değerlendiriyor ; "Siyasi bakımdan büyük önem taşıyan bu hareket dolayısıyla, Kürt bağımsızlığı davasının ilk basamağının Koçgiri olayları ile kurulmak istendiği, bu dış etkilerin en açık ve kesim delilidir" (3)
Bir kere Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, halkımızın silahlı mücadelesini esas almıştır. onlar, hiç bir dış güce dayanmamışlardır. Sahip oldukları birikim ve teknik donanımla harekete geçmişlerdir. Bunu, bu gerçekliğimizi düşman güçler olduğu gibi kabul ediyorlar.

Diğer yandan, gerek Pontus Rum halkının, gerekse Kürdistan halkının katedilmeleri için, ingiliz ve fransız emperyalistlerinden askeri yardım aldıklarını açıklayan ve padişaha bağlılıklarını bildiren de bizzat M. Kemal’in ta kendisidir.
« İttihat ve Terraki »nin ve « Teşkilat-ı-Mahsusa »nın askeri sorumlusu, M. Kemal, mecliste yaptığı konuşma da "1921 yılında, Koçgiri aşireti başkanlarından Haydar Bey, İstanbul’da Seyit Abdülkadir’den aldığı yönerge üzerine, Alişan ve hısımlarından Naki, Alişer ve başkalarıyla birlikte ayaklanmaya başlamışlardı. Bir çok kuvvetlerimiz, bir yandan Pontusçuları, bir yandan da bu ayaklananları izleyip tepelemekle uğraşıyorlardı." ( 4)
İki yüzlü, makyavelist M. Kemal, Koçgiri halkının katledilmesi için bizzat kendisinin emir verdiğini mecliste söylemiyor. Bu konuda yazar Evin Çiçek, M. Kemal’in durumunu dört ana noktada değerdiriyor ;

a) "M. Kemal'in Anadolu'ya gitmesinin temelin de diğerlerinin yanı sıra bu gerçeklikte yatmaktadır. Amaç özgür bir Kürdistan için var olan ve gelişebilecek olan çalışmaları durdurmak ve ortadan kaldırmaktır. M. Kemal daha önce istihbaratçı subay olarak Kürdistan'da görev yapmıştır. Kürtlerin toplumsal yapısını iyi tahlil etmiştir. onları tanımaktadır. Bu durum onun çalışmaları açısından avantaj yaratmaktadır. Türkler de aristokrat sınıf yoktur. Türk burjuvazisini oluşturma temelleri atılmıştır. Oluşturulan Türk burjuvazisi ele geçirmekte olduğu zenginliklerin elinden çıkacağı korkusunu yaşamaya başlamıştır." Sayın Evin Çiçek’in bu tesbiti doğrudur. M. Kemal 10 Ağuston 1919’da Mutki Airet Başkanı Hacı Musa Bey’e yazdığı Mektupta ( 5) ; « İkinci Ordu Komutanı olarak bulunduğum sırada ve pek tehlikeli durumlar içinde aramızda doğan gönül bağının değerli anısı her zaman içimde kalmıştır . » diyor ve devam ediyor « Mutki bölgesinde düşmana karşı koynmasında gösterdiğiniz çaba ve çalışmanın önemi her zaman övgü ve teşekkürle anılmaktadır. »

b) "Sahip oldukları olanakları kaybetmek istemezler. Çünkü başkalarına ait olan zenginlikleri, değerleri zorla gasp etmişlerdir. Bundan dolayı da değişik yerlerde başını eşrafın çektiği “Müdafaa-i- Hukuk Cemiyetleri” ni kurarlar. Bu Cemiyetler Türk Milliyetçiliğini kendilerine temel alırlar. Bir tepki hareketi olarak ortaya çıkarlar. Müslümanların Birliği (ümmet) sloganıyla Ermeni, Asuri-Kıldani, Rum halklarının haklarına, isteklerine karşı örgütlenmeye başlarlar." Yazar’ın dile getirdiği gerçekliği, tespitleri, M. Kemal’in söyledikleriyle rahatlıkla ıspatlayabiliriz.

M. Kemal Mutki Aşireti reisi Hacı Musa Bey’e yazdığı mektupta ; "Düşmanlarımızın bu gün devletimize ve ulusumuza karşı pek çok hayınca bir tutum takınarak ülkemizi büsbütün parçalamak, islam dünyası için yüzyıllardan beri kanlarını döken ulusumuzun eğemenlik ve bağımsızlık haklarını elinden alarak, onu tutsak düzeyine indirgemek için çalıştıkları, atalarımızın bıraktığı anavatanda, Ermenistan kurmaya uğraştıkları apaçık görünüyor." der. (6)
Burada M. Kemal’in sahip olduğu anlayış, mantık tamamen emperyalisttir, sömürgecidir. Çünkü, Türklerin başkalarının destekleri ve yardımlarıyla Malazgirt’e varışları 1071’dir. Ermenistan’ın, Ermenilerin varlıkları ise millattan önceki binlerli yıllara dayanır. Yerlidirler. Daha sonra gelişen, güçlenen, işgalciliği amaç edinen ve saray personeli Balkan ve Anadolu halklarından oluşan İstanbul’daki binalarda varlık içinde yaşayan Osmanlı padişahları ve onlara bağlı askeri, idari birimler, din olgusunuda çok iyi kullanmışlardır. Kullanma becerisine sahiptirler. Dini, işgalci, emperyalist amaçlarına hizmet ettirmişlerdir. Osmanlı ordularının İslam’cı esaretçiliğine dayanan bu siyaset, din birliği gerçekliğinden yola çıkarak, Kürt beylerini Angora (Ankara) ya, çekmeyi, amaçlar için, araçlar olarak kullanmayı amaçlamaktadır. M.Kemal, tamamen bu makyavelist mantıkla, bizzat emperyalist Osmanlı işgalciliğinin dinci hilafetçi temsilcisidir. Bu gerçeklik, M. Kemal’in kullandığı demagoji tarzı, onun, Bitlis Küfrevizade Şeyh Abdülbaki Efendi’ye gönderdiği mektupta açıkça ifadesini bulur "Yüce Halifelik ve Sultanlık makamının yurt ve ulusumuzun içinde bulunduğu güç durum bilginiz içindedir" (7) dedikten sonra, ayrıca Şırnaklı Abdurrahman Ağa, Dırşulu Ömer Ağa, Muşarlı Resul Ağa’lara yazdığı mektupta "Yüksek kişiliğinizin yüce Hilafet ve Saltanat makamına olan bağlılığınız ve kutsal yurdumuzun Ermeni ayakları altında çiğnenmesine kesinlikle razı olmayacağınız kerkesçe bilinmektedir ." diyor. (8)
Yine Garzan Aşireti Reisi Cemil Çeto Bey’e yazdığı mektupta "Ülkemizi parçalamak, doğu illerimizi Ermenilere vermek, batı illerimizden İzmir gibi en bayındır yerleri Rumlara armağan etmek, Karadeniz kıyılarında bir Pontus Rum Devleti kurmak amaçlarını güttüler." (9) cümlelerini sıralar. Bu görüşlerin sahibi M. Kemal’dir.

Onun, Kürt beylerinin hilafetçi ve ümmetçi anlayışlarının hangi düzeyde olduğunu bildiğini, bireylerin özelliklerine, zayıf noktalarına göre nasıl davrandığını, kendisinin yaptığı meclis açılış konuşmasında kullandığı cümlelerden anlayabiliyoruz. M. Kemal açılış konuşmasında şöyle der ; "İtilaf devletlerinin askeri kuvvetleri saltanattın taht yeri ve halifeliğin yüce merkezi olan İstanbul'umuzu işgal ettiler. Gün geçtikçe artan bir şiddetle saltanat ve halifeliğin hakları, hükümetin haysiyeti, milli izzetti nefsimiz tecavüz ve saldırılara uğradı. Niyazım şudur ki, dilekleri gerçekleştirici Allah, en sevgili ve en seçkin Peygamberi hürmetine, bu mübarek vatanın sahibi ve koruyucusu ve İslam dininin ta kıyamet gününe kadar gönülden tutkun dileyicisi olan asil milletimizin, saltanat ve halifeliğin yüksek makamını korusun. Yüce ve kutlu haklarımızı düşünmek ve vazifeli olan toplantımızı başarıya ulaştırsın. Amin..” (Yakın Tarihimiz C.1, S.6.....)
Bu Panislamist anlayışa bir de, pantürkist (panturanist) anlayışın dahil olduğunu M.Kemal’in cümlelerinden öğreniyoruz ;
"Baylar, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nufüstan oluşan bir Türk ulusu vardır. Bu ulusun kapladığı toprakların genişliği oranın da tarih alanında da bir derinliği vardır. Bu derinliği isterseniz iki ölçütle ölçelim ; birinci birim, tarih öncesi çağlara ait ölçüttür. Bu ölçüte göre Türk ulusunun en yüksek ceddi(atası) olan Türk adında bir insan, insanların ikinci babası Nuh Peygamber’in oğlu, Yafes’in oğlu olan kişidir……Türkler 15 yüz yıl önce Asya’nın göbeginde büyük devletler kurmuş ve insanlığı nher türlü yeteneğine ortam yaratmış bir varlıktır. Türk devleti, atalarımız olan Türk ulusunun kurduğu bir devletti. " (Nutuk, cilt III, s.270)

M. Kemal’in konuşmasından da anlaşıldığı gibi amaç Osmanlı'yı kurtarmaktır. Sorunun diğer önemli yanı, O, Saltanat, Hilafet için Kürt aşiret reislerinin ayaklarını, öperken, öte taraftan bizzat kendisi Kürt halkının özgürlük isteminin, kaderini belirleme hakkının baş düşmanıdır. Gizli telgrafların da Kürdistan hakkında ki gerçek düşüncelerini belirtir ;
“Malatya'da 15. Alay Kumandanı İlyas Bey'e
Sivas - 10.09.1919
.......Be sebeple öncelikle bu eşkıyaların süratle dağıtılması ve Kürtlük cereyanına o taraflarda asla müsait zemin bırakılmaması lazımdır...... Kürtlük cereyanının kökünden sökülüp atılması pek mühürdür” ( Nutuk-Tamim ve Telgraflar (10 ).
“ Diyarbakır'da 13. Kolordu Erkan’ı Harbiye Reisi Halit Efendi‘ye
Sivas- 10.09.1919
.......ve Kürtlük cereyanına müsait zeminin oluşmasına meydan bırakılmaması için kolordunuzca her türlü tedbire başvurulması pek mühimdir.....Kürtlük cereyanını kökünden sökecek milli birlik uğruna bilinçli ve yürekten çalışacak kişilerin acele tayini pek lazımdır” (11 ).
Nitekim, M.Kemal, Erzurum 15.Kolordu ve Ankara 20.Ordu Komutanlarına yazdığı 9 Eylül 1919 tarihli mektupta « Bağımsız Kürdistan kurulması propagandası yapmakta olan ingiliz binbaşı Mister Novil’in yanın da, Mevlanazade Rifat, Bedirxaniler’den Kamram, Celalet ve Cemilpaşazade Ekrem Beyler birlikte, Malatya’ya geldiği, Elazığ Valisi Ali Galip Bey’inde kendilerine katılarak, Bedirhaniler’den olan Malatya Mutasarrıfı Halil Bey’le ortaklaşa, ulusa ve yurda karşı girişimlerde bulundukları »( 12) bilgilerini veriyor.

O, Kürt aşiret beylerine dostluk mektupları yazarken, ordudan ayrıldığını, Osmanlı Ordusu mensubu olmadığını, sivilleştiğini belirtir, diğer yandan da sürekli ordu komutanlarına emirler verip, onları bilgilendirir, yönlendirir. Aslında Bedirxanilerin yakalanmaları istemini 6 Eylül 1919’da 3. Kolordu yetkililerine bildiren Kazım Karabekir’dir. (13)
10 Eylül 1919’da (14) « Kürtlerin, bu alçakların hilelerine aldanmamaları için girişimlerde bulunması bildirilmiştir »(15)
« Kürtlük akımının kökünden sökülüp atılması » ve « Kaçakların ivedilikle yakalanmaları, Kürtlük akımına elverişli hiçbir bir alan bırakılmaması » (16) cümleleriyle emir vermektedir.

c) Yazar’a göre « Sivas’ta alınan kararların amacı Osmanlı-Türk Devleti’ni yaşatmaktır. Türklerin, Kürtlerle birlikte bu kongreyi örgütlediğini söyleyemeyiz. Kürdistan'da Osmanlı-Türk sömürgeciliği devam ederken bu statükonun bozulmasını istemeyen M. Kemal ve diğer özel harpçılar, İngilizlerin, Kürtleri şantaj aracı olarak kullanma istemleri veya doğrudan Kürtlerin bağımsızlık istemlerini engellemek, kendi çıkarlarını korumak ve devam ettirmek için Kürtler den yanaymış gibi bir görüntü vermek zorunda kalır, kalırlar.
« O, Erzurum’dan, Sivas’a kadar korku ve tedirginlik içinde yolculuk yapar. Yolculuğu sırasında Koçgiri ve çevresindeki ulusalcıların çalışmalarından haberdar olur. Sivas valisi Reşit Paşa aracılığıyla hareketin yöneticilerine görüşme istemini ulaştırır. Eylül 1919'da ki görüşmeye Alşan Bey gider. M. Kemal, Kürdistan ulusal kurtuluş savaşçılarının amaçlarını biliyor ve konuyu kaynağından öğrenmek ister.
Sivas’taki (Sêwaz) görüşme sırasında Alşan Bey “Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson'un 14 maddelik prensipleri çerçevesinde, Kürdistan’ın büyük bir kısmını içine alan bir Ermeni Cumhuriyeti kurulması tasarlandığını ve bu nedenle Kürdistan’ı savunacaklarını ve savunmanın gereği olarakta bir takım hazırlık çalışmaları yaptıklarını...” belirtir.

d) M. Kemal ise 14 maddelik Wilson prensiplerinin doğu halkları için bir değeri olmadığını ve kendilerinin, “Dersim temsilcileri” sıfatıyla kendisiyle işbirliği yapmalarını öneriyor. »
Aksine, M. Kemal, Ankara’da yaptığı konuşma da « Bizim devletimiz de bu onikinci maddeyi kabulde hiç bir sakınca göstermedi" (17) demektedir ve Wilson ilkelerini olduğu gibi kabul ediyor. Daha sonra yalancı, inkârcı, iki yüzlü, emperyalist kafalı anlayışla şu açıklamayı yapıyor. « Ulusumuz küçük bir aşiretten, anavatan da bağımsız bir devlet kurduktan başka, Batı dünyasına, düşman içine girdi, orada büyük güçlükler içinde, bir imparatorluk kurdu ve bunu, bu imparatorluğu 600 yıldan beri bütün parlaklık ve görkemiyle ayakta tuttu.
Bunu başaran bir ulus elbette siyasal ve yönetsel, yüce niteliklere maliktir. Böyle bir durum yalnız kılıç gücüyle olamazdı. Dünya bilir ki, Osmanlı İmparatorluğu pek geniş olan ülkesinde bir sınırından, öbür sınırına, ordusunu olağanüstü bir hızla ve tam donatılmış olarak ulaştırırdı. Bu orduyu, aylarca ve belki yıllarca iyi besler ve yönetirdi. Böyle bir durum yalnız ordu örgütünün değil, bütün yönetim kollarının olağanüstü ölçüde eksiksiz ve yetenekli bulunduğunu kanıtlar » (18).

Bu açıklama eksiksiz olarak Osmanlı emperyalizminin, hegemonyacı anlayışıdır. Osmanlı emperyalizminin sömürgeci işgalini bu denli açık savunan M.Kemal, Osmanlı Emperyalist Ordularında görev yaptığı, « İttihat ve Terrakki »nin, « Teşkilat-ı-Mahsuasa » nın kadrosu, katliam görevlisi olarak, Ermeniler ve Müslüman olmayan diğer uluslara yönelik yapılan uygulamaları, soykırımları da çok pişkin bir tarz da inkâr etmektedir. « Birincisi ile ulusu kıyım (jenosid) yapmakla suçluyorlar. İkincisi ile yeteneksizlik… her ikisi de salt iftiradır. Ulusumuzun kıyımcı olması sorununa gelince, bu du salt iftiradan ve tam bir yalandan başka bir şey değildir » (18) demektedir.
Alşan Bey ve M. Kemal arasında geçen konuşmalar, M. Kemal'in Kürdistan’da ki olayları yakından takip ettiğini kanıtlıyor ve M. Kemal ulusal bilinçten yoksun olan bazı Kürt ileri gelenlerini denetimi altına almayı, yönlendirmeyi başarmıştır.
“ M. Kemal Alşan Bey’le görüştü ve “Büyük devletler Türk ve Kürtlerin karşısında düşmanca bir politikayı yürütüyorlar. Bunlar Anadolu’yu Yunanistan’a, Kürdistan ve Ermenistan’ı da Ermeni’lere ve Arap’lara verecekler. Kürtler ve Türkler tehlikedeler. Kürtler Türklere yardım etmeli. Söz veriyorum, başardığımız zaman ortak bir Konfederasyon olacak. ABD ve İngiltere aynı din ve ırka sahipler. İslam’ın düşmanıdırlar. Kürtleri, Türkleri Ermenilere kurban etmek ve Ortadoğu’da ortadan kaldırmak istiyorlar...” dedi. Alşan Bey Koçgiri’ ye döndü. Konuşulanları anlattı ” (İ-H. Şaweyş - Sılemani, Roji Nuwe, 1961)
Fransız gizli belgelerine göre (Ex.Midi-2 No :28 17.03.1922), meclis açılışında, «Geçen yıl içinde iç politikamızın bazı noktalarına değineceğim. Genel olarak ülkenin her tarafında sakin bir yıl geçti. Yılın başında bazı olayları provoke eden Koçgiri Harekatı, alınan tedbirler sayesinde bastırıldı ». (19) der. Oysa, meclis gizli toplantısında Koçgiri halkının katledimesini karara bağlatan, bunun için büyük çaba harcayan M. Kemal’in ta kendisidir. Verdiği emirler arşivlerde durmaktalar. İstemi kanıtlamaktalar.
Karadeniz bölgesinde Pontus/Rum halkından sayısız insan asıldı. Zira, Pontus/ Rum başladırması Koçgiri ile birlikte aynı günlerde başlamıştır. Ne yazık ki Koçgiri/Dersim yerlilerinin katili M. Kemal’i « Alevi/Bektaşi » ve « peygamber »lik sıfatlarıyla anan Baki Öz gibileri, Kürtler içinde de çıkmaktadır. Cellatlarına tapanlar normal insanlar olabilirler mi ?
Birincisi, M.Kemal 16/17 Ocak 1922’de « Musul ulusal sınırlarımız içindedir» demiştir.
İkincisi, « onun kadar önemli olan Kürtlük sorunudur. İngilizler orada bir Kürt hükümeti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce sınırlarımız içinde ki Kürtler’e de yayılır. Buna engel olmak için sınırı güneyden geçirmek gerekir » der (20). İngilizler bir Kürdistan kurmak için uğraşmazlar. onlar için önemli olan petrol kaynaklarını kullana bilme olanaklarını yakalamak ve korumaktır. Güneydeki direnişçi, bağımsızlıkçı Kürtlere yönelik saldırıları, kıyımları, gerçekleştirdikleri sürgünler ortadadır. T.C. yöneticilerinin Kürtler, Kürdistan’a yönelik politikaları değişmiş değildir. 1920’de ne isteniyorduysa, bugünde aynısı isteniyor. Bu durum şimdi izlenen politi ka bakımından günceldir. Tazeliğini korumaktadır.
Son on beş yıllık savaşta, T.C, Irak’ta ki Saddam rejimiyle anlaşarak, Güney Kürdistan topraklarını defalarca bombaladı, işgal etti. Ne yazık ki bu girişimlerinden dolayı da uluslararası baskıya maruz kalmadı. Tepkiyle karşılaşmadı. Yaptırım görmedi. Birleşmiş Milletler yetkilileri sessizliklerini korudular. Bu sonuçlardan dolayı işgalci düşünceler daha çok cüretlendiler, serpildiler, basında yansıtıldılar. T.C. yöneticileri bir yönüyle Osmanlı’yı ret ederlerken, öyle görünürlerken, diğer yönden de Osmanlı İmparatorluğundan miras kalan emperyalist ve sömürgeci politikayı gerçekleştirme hayalleriyle yatar, kalkar oldular.

Saddam’ın iktidardan düşürülmesi T.C. nin Güneydeki politikasına ağır bir darbedir. Ama T.C. yöneticileri, ekonomik, siyasi ve askeri olarak Kuzey Kürdistan’daki işgal politikalarını, Güney Kürdistan’a da ihraç etmek istiyorlar. Sözde PKK ya da Kongra Gel’e karşı önlem alma bahanesi ile Güney Kürdistan’a saldırmaya, işgale hazırlanıyorlar. Bu durum Kerkük ve Musul sorununa endekslidir. Güney Kürdistan devrimini boğmaya yöneliktir. T.C. develetinin Kürdistan ulusal sorununu inkâr ve asgeri güç kullanarak bölgeyi ilhak etme isteği, 1920’lerden beri Kemalist ideolojinin hedefidir. Bu açıdan o dönem de, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketinin bağımsız Kürt devletini hedef alarak ortaya çıkışı tesadüfî değildir. Çağın koşullarına uygun bir başkaldırıdır. Harekat karşısında emperyalist geleneği olan bir Osmanlı ordusu ve politikası vardır. Kürdistan, birleşik Kürdistan örgütlenmesinden ve siyasi birlikten yoksundr. Şimdi, bu gün Kürtler bu geçmişten, yaşanılanlardan, kayıplardan ve nedenlerinden ders çıkartmak zorundadırlar.

Dr Ali KILIÇ
KAYNAKÇA
1. . N. Dersimi, K. T. Dersim
2. Fransız Gizli Belgeleri(Ex.Midi-2 No :28 17.03.1922) Evin Çiçek’in Arşivi.
3. Türk İstiklal Harbi
Genel Kurmay Başkanlığı Yayınları s.202
4.. G.M.Kemal Atatürk SÖYLEV cilt I,II s.305-306
Çağdaş Yayınlar İs
5. G.M.K.Atatürk, Söylev, (Cilt III,s.34 Belge NO :47
Basıma hazırlıyan Ord.Prof.Dr.Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
Çağdaş Yaınlar İstanbul 4.baskı
6. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.34 Belge NO :47
7. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.36 Belge NO :48
8. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.36 Belge NO :49
9. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.39 Belge NO :53
10. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.68
11. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.69
12. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.50,51 Belge NO :62
13. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt I,II,s.96
14. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.54 Belge NO :68
15. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.55
16. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt I-II,s.97
17. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.223 Belge NO :220
18.. G.M.K.Atatürk, Söylev, Cilt III,s.225 Belge NO :220
19. . Fransız Gizli Belgeleri(Ex.Midi-2 No :28 17.03.1922) Evin Çiçek’in Arşivi.
20.Ahmet Emin Yalman,Traihte gördüklerim ve Geçirdiklerim Cilt 3,Yenilik Basımevi 1970 s.33